2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Kimlik, çelişki, tartışma ve çatışma
2014-02-01 16:20
Yılmaz Çamlıbel
Milliyet, sınıf, cins, din ve mezhep, toplumdaki statümüzü belirleyen temel kimliklerimizdir. İçinde yaşadığımız tüm toplumsal olaylar, işte bu ana kimliklerimiz üzerine oturur ve ordan beslenirler.

Osmanlı toplumu, çok renkli, çok sesli bir yapıya sahipti. Kemalistler, Türkiye Cumhuriyetini bu renkliliğe inat, üniter ve ulusal siyasetin dar alanına içine sıkıştırmaya kalktılar. Bu nedenle genç cumhuriyet, milliyet, sınıf, kültür, din ve mezhep gibi köklü çelişkilerin ve çatışmaların içine yuvarlandı. Bu girdap içindeki debelenme hala devam ediyor.

Bu çelişkilerin en güçlüsü hiç şüphe yok ki ulusal çelişkiydi. Genç cumhuriyet,Tük ve Kürt halklarının ortak iradesi ve kararıyla kurulmuştu. Kemalistler, Kürt önderlerine ortak bir devlet kurma önerisinde bulunmuş, bu öneri Kürtler tarafından da kabul edilmişti.

Ne var ki Türkler, sözlerinde durmadılar. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, Kürt ve Kürdistan gerçeğini ret ve inkar ettiler. Onları yok saydılar ve yok etmeye kalktılar. Kürtler, bu ihaneti kabul etmediler ve Kemalist rejime baş kaldırdılar. Bu süre zarfında, ormanlar, tarlalar, köyler yakılıp yıkıldı. Kitlesel katliamlar yapıldı. Yüze yakın Kürt önderi idam edildi. Binlerce aile sürgüne yollandı.

Kürtlerin dışında bir avuç komünist hariç, hiç bir toplumsal grup, bu zorba düzene karşı çıkma cesaretini gösteremedi. Ülke, çok partili siyasetin yürürlüğe girdiği 1946 yılına kadar Kemalist rejimin zorba karanlığı altında yaşamaya mahkum oldu.

1950 yılında yapılan seçimde Demokrat Parti (DP) büyük bir oy alarak iktidar oldu. Bu yeni partinin önderleri de İttehat ve Terakki ile Kemalist rejimin tezgahında yetişmiş insanlardı. Ne varki toplumsal gerçeklikler ve tarihi gidiş nedeniyle taşlar yerinde oynamış, toplum bir değişim ve dönüşüm mecrasına doğru akmaya başlamıştı.

Çok partili rejimin sağladığı göreceli özgürlükler nedeniyle, Kürtler, sosyalistler, dindarlar, Aleviler, kadınlar ve gençler arasında büyük bir toplumsal uyanış başlamıştı. Türk ve Kürt solcuları elele tutuşmuş, Kurulu düzene karşı çıkan parti, dernek, sendika, sivil toplum kurumları ve yayınevleri kurmuşlardı. Bu nedenlerle egemenler, yükselişe geçen ulusal, sınıfsal, sosyal ve kültürel uyanışı durdurmada zorlanıyorlardı.

Kürtlerle sosyalistler, en güçlü iki toplumsal muhalefet dinamikleriydi. Bazen birlikte, bazen de ayrı olarak bu mücadelenin başını çekiyorlardı. Ama zamanla Kürt ulusal mücadelesi, sınıfsal mücadeleninin önüne geçmeye başladı.

Çünkü Türk sol hareketini yönetenlerin irade, bilgi, birikim ve donanımları, emekçi kitlelerle bağ kurup, onlara sınıf bilinci taşımaya yetmiyordu. Ayrıca Türk emekçilerinin de siyasi, sosyal ve kültürel seviyesi, sınıf bilincine varmalarına yetmiyordu. Bu toplumsal değişim ve dönüşüm bir maraton koşusuydu. Kazanmak, için sabırla çalışmak gerekiyordu. Ama Türk solcuları, bir kaç yıllık çalışmayla sosyalist devrim yapmayı önlerine koymuşlardı.

Kürt ulusal mücadelesinin durumu onlardan çok farklıydı. Kürtler, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biriydi. Kendi öz yurdunda asırlarca yaşamış, devletler kurmuş, medeniyetler yaratmış, kaderini belirlemek konusunda istikrarlı bir mücadele yürütmüş ve bu nedenlerle ulusal bilince ulaşmış bir halktı. İşte bu avantaj nedeniyle, Kürt ulusal dinamikleri yavaş yavaş, Türkiye’deki siyasal mücadelenin lokomotifi haline gelmeye başladılar.

Bu durumdan ürken Türk egemen çevreleri, ülkedeki muhalefet gruplarını birbirine karşı kışkırtark ve vuruşturarak toplumu yönetmeye çalışıyordu. Özellikle Türkiye’deki muhalefet gruplarının tümünü Kürtlerin üzerine saldırtıyordu.

Bu konuda da bir çok sinsi tuzaklar kurulmaya başlandı. Türk devleti, kurduğu veya içine sızdığı parti ve dernekler aracılığıyla Kürtleri şiddete yöneltti. Kürtlerin bilincini karartarak, hedef şaşırtması vererek mücadeleyi ulusal kimten uzaklaştırıp, sınıf kimliğine yönlendirdi. Türk devleti, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Mihri Belli ve daha sonra görevlendirilen profesyonel ajanları aracılığıyla, Kürtleri bizzat yönetmeye başladılar. MİT ile PKK, bu konuda köklü bir iş ve güç birliği çinde oldular. Bu birlik hala devam ediyor.

Kürt sorunu gündeme geldiğinde, bu ajanlar “Yoldaş, neden durmadan Kürt sorununu gündeme getiriyorsunuz? Enternasyonalizm gereği hepimizin görevi, sınıf mücadelesini örgütlemek ve sosyalist devrim yapmaktır. Sosyalizm kurulduğunda Kürt sorunu da kendiliğinden hal olacaktır.” diyorlardı.

Kürtler, uzun bir süre bu zokayı yuttular. Bu enternasyonal tuzağın farkına varanlar ise, zamanla ayrı örgütlenmeye doğru yöneldiler. Bu konuda ciddi bir çaba harcandı, adımlar atıldı. Tüm kusur, eksiklik ve acemiliklere karşın ciddi kazanımlar elde edildi. Devletin kurduğu tuzaklara, PKK’nin sergilediği aymazlıklara karşın halkımız hala büyük bir özveriyle, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine destek olmaya devam ediyor.

Kısacası Kürt ulusal dinamikleri, Türkiye’deki antifaşist mücadelenin, değişim ve dönüşümün güvencesi haline gelmiş bulunuyor. Bu nedenle Türkiye’deki tüm ilerici, devrimci, demokrat birey ve örgütlerinin Kürt ulusal mücadelesine destek vermesi gerekiyor.

Çünkü her şey tabak gibi ortada. Kürtler kurtulmadan, hiç kimsenin kurtulma şansı yoktur. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, tüm hastalıkları tedavi edecek temel ilaç haline gelmiş bulunuyor. Bu gerçek anlaşıymadan ve gereği yapılmadan Türkiye’deki bozuk düzenin değişmesi mümkün değildir.

Yapılacak önemli işlerden birisi de, menzile doğru yol alan lokomotifin tekerine çomak sokan kuzu postuna bürünmüş hain kurtları teşhis etmek, onlarla kararlı bir mücadele yürütmektir.






Print