2024-10-09
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Yanlıştan dönmek için akıl ve cesaret gerek
2011-12-30 18:04
Kemal Burkay
Dün gece, “Akdeniz kıyılarından Stokholm”e başlıklı gezi notlarıyla ilgili yazım –ki aslında bir aylık yorucu bir koşturmacanın, toplantı ve konferansların özetiydi- yeni yayınlanmıştı ki, Şırnak Borozki köyü olayı ajanslara bomba gibi düştü. Çoğu gencecik delikanlı ve çocuk olan 36 köylü göz göre, köylerinin yolu üzerinde katledilmişti. Uçaklarla bombalanmış, kömürleşmiş cesetleri dizi dizi sıralanmıştı…

Bu manzara karşısında uykum kaçtı ve üzerinden daha birkaç saat geçmemiş olan köşedeki yazımı, bu konuya ilişkin yeni bir yazıyla değiştirmeyi düşündüm.

Genelkurmay açıklaması bunların kaçakçı olduklarını ve “terörist” sanıldıklarını iddia ediyor.

Bölgedeki siyasi kişiler ise, bunların köylerine dönerken karakol tarafından durdurulup değişik bir yola yönlendirildiklerini ve az sonra da jetler tarafından bombalandıklarını belirtiyorlar. Yine bu köyler halkının öteden beri karakolun gözetimi altında kaçakçılık yaptıklarını, bu işle geçindikleri söylüyorlar.

Kaçakçı ya da değil, 36 insanımızın bu şekilde acımasızca katledilmesi kabul edilir türden değil. Çoğu aynı soyadını taşıyan bir köy halkı nerdeyse toptan yok edildi. Bu insanların her birinin hayatı da bizimkisi kadar değerliydi. Üstelik onlar daha gencecik yaşta ve hayata doymadan, onu gereğince yaşamadan gittiler.

Bu olay kirli savaşın yol açtığı nice trajediden sadece biri ve eğer önü alınmazsa sonuncusu da olmayacak.

Kürt örgütleri haklı olarak tepkilerini yükselttiler. Olay başka türden kitlesel tepkilere de yol açabilir ve karşılıklı şiddeti biraz daha ateşleyebilir. Şimdiden bunun işaretleri var. Diyarbakır’daki bir protesto yürüyüşünde yine kitle ve polis karşı karşıya geldi. İşin içine taş, ses bombaları ve Molotoflar da karıştı.

Bu olay ve yarattığı gergin durum da bir kez daha şu soruyu önümüze koyuyor, koymalı: “Şiddetle neyi çözeceğiz? Dökülen kan, çekilen bunca acı yetmedi mi?”

Bu soru hem Türk devletine, hem de sözde hak ve özgürlük için savaştığını söyleyen PKK’ye.

Türk devletinin politikaları belli: Yıllar yılı Kürtlerin varlığını inkâr etti ve Kürt dilini, kimliğini yok etmek için, asimilasyon, sürgün ve kıyım yöntemlerine başvurdu. Son olarak bu politikanın sonuç vermeyeceğini fark edip değişim sinyalleri veren, bir “açılım” süreci başlatan AK Parti hükümeti de, hem statüko güçlerinin direnişi, hem de yeterince değişimci ve cesur olmadığı için gelip tıkandı ve o da baskıdan, askeri operasyonlardan medet umar hale geldi.

Peki açılım sürecine gereken desteği vermeyen, garip bir şekilde tüm demokratikleşme adımlarının karşısına Kemalistlerle ve ezberci, şabloncu sol kalıntılarla birlikte dikilen, hatta seçim sonrası “halk savaşı” edebiyatıyla silahlı eylemleri tırmandıran PKK-BDP kesiminin işlerin bu noktaya gelmesinde payı yok mu?

Var, hem de bal gibi var. Biz Kürtler yalnızca karşı tarafı eleştirmekle, karşı tarafın baskı ve kötülüklerini sayıp dökmekle yetinemeyiz. Bu belki yüreğimizi soğutur ama dertlere deva değildir. Biz öncelikle de kendi yaptığımızdan, ya da bizim adımıza yapılanlardan sorumluyuz ve kendi yanlışlarımızı veya bizim adımıza yapılan yanlışları görebilmeliyiz. Çünkü bu tür yanlışlar kadar davamıza zarar veren bir şey yoktur.

Bu açıdan bakınca PKK’nin başından beri izlediği politikalar Kürt halkı için bir trajedidir. Kimileri, “kol kırılır yen içinde” anlayışıyla bu yanlışları oldum bittim görmezden geldi, hoş gördü. Hâlâ da PKK’yi eleştirmeyi doğru bulmayan, bunu örgüt rekabeti ya da “PKK düşmanlığı” sayan bir hayli saf insan var. (Bunların bir bölümü belki saf değil, ama köylü kurnazı…) Oysa hareketi çıkmaz kanallara yönelten ve sağlıklı bir kanala dönmesini engelleyen en başta bu yanlışlardır. Daha da kötüsü ve Kürt halkı bakımından acıklısı, PKK’yi yönetenlerin, ona yol gösterenlerin bu yanlışları bile bile seçmiş olmalarıdır. Diğer bir deyişle, sözünü ettiğimiz kol, “yen içindeki” olmayıp karşı tarafın, Kürt hareketini yolundan saptırmak ve bertaraf etmek için içimize soktuğu, başından beri koruyup kollayıp yönlendirdiği bir “beşinci kol” dur.

Kurulduğu günden bu yana PKK’nin buna örnek teşkil eden nice tutumunu, eylemini bir bir sayıp dökmeye gerek yok. Bunlar geçmişten beri ortada. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Son seçimlerin ardından PKK’nin izlediği politika ve başvurduğu eylemler bunun somut örneği. Daha başından derin devletin adamı olduğunu bildiğimiz Duran Kalkan adlı zat, ki kendileri PKK’nin önde gelen komutan ve ideologlarındandır!- daha seçimler öncesi yayınladığı bir makale ile AK Parti’ye karşı -dikkat edin, bir bütün olarak devlete karşı değil- sözde bir “halk savaşı” başlatacaklarını söylüyor ve bunun strateji ve taktiklerini çiziyordu. Buna göre AK Parti sanıldığı kadar güçlü değildi, ordu da ona karşıydı; çünkü Ergenekon davası ile bir dizi general ve üst rütbeli subay tutuklanmıştı, ordu AK Parti’ye ve hükümete diş biliyordu ve böylece PKK’nin müttefiki idi… Ayrıca Suriye ve İran dost güçlerdi, falan filan…

Bu anlayışla İmralı’daki Öcalan bile baypas edildi, onun “Hükümetle anlaştık, tarihin en büyük Kürt antlaşmasını yapıyoruz, artık Halk savaşına gerek yok” gibi açıklamalarına aldırmadan, seçimlerin hemen ardından bilinen zincirleme silahlı eylemler başlatıldı. Sonuç ise ortada.

Böylece derin devletin planlarına uygun olarak köşeye sıkıştırılmak istenen hükümet sertliğe, savaş güçlerinin yanına itildi. “Halk Savaşı” denen şey ise gelip bir batağa saplandı. Kürt ya da Türk, boşuna genç insanların kanı dökülüyor.

Bu koşullarda Kürtlere düşen yalnızca operasyonlara tepki göstermek, cenazelerimize ağlamak değildir. Asıl yapılması gereken PKK’nin bu sorumsuzca ve süreci sabote eden provokatif eylemlerine karşı cesurca sesimizi yükseltmek, ona dur demektir. Silahların kayıtsız şartsız susmasını istemektir. Dün PKK’nin yürüttüğü savaş neyin nesiydi, kime neye hizmet etti, ayrı bir konu, bu konuda çok yazıp konuştuk, ama bugün artık bu savaşın hiçbir geleceği yoktur. PKK’nin silahlarının Kürt halkına bir yararının olmadığı gelinen noktada besbellidir.

Yanlış bir yoldan zafere varılamaz ve bunu anlamayıp hâlâ PKK’yi eleştirmekten kaçınanlar, ya da eleştiriyi PKK düşmanlığı sananlar siyasetten bir şey anlamıyorlar demektir. Bunu pekâlâ anladıkları halde bu çıkmaz sokakta yürümekte ısrar edenler ve bu gidişi destekleyenler ise Kürt halkına en büyük kötülüğü yapmaktalar.

Dağları mekan tutup adam öldürme sanatında ustalaşmış Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibileri de ikide bir kendileri gibi düşünmeyen Kürt aydın ve siyasetçilerine öfkelenip onlara kara çalacaklarına, artık akıllarını başlarına toplasınlar. Tırmandığı yüksek ağaçtan inmesini beceremeyen kedi gibi, bir çıkmaza saplandıklarını, bu savaşın sonunun geldiğini onlar da çok iyi biliyor. Artık boşu boşuna Kürt gençlerini ölüm tarlasına sürmesinler, siyasetin yolunu tıkamasınlar. Bugün kirli savaş hâlâ sürüyor ve nice canlar vakitsiz gidiyor, halk acı çekiyorsa, onların sürdürmekte ısrar ettiği bu yanlış politika yüzündendir.

AK Parti yöneticilerine, bugünkü hükümete gelince, şiddetin, askeri operasyonların, tutuklama ve baskıların bugüne kadar sonuç vermediğini kendileri de iyi biliyorlar. O halde yanlış yöntemlere bel bağlamanın anlamı ne? Kürt sorununun çözümü için yapılması gereken Kürtlere haklarını tanımaktır. Sayın Arınç’ın sözlerinin altı doldurulmalı ve hayata geçmeli. Bu konuda onlara gerekli olan da cesarettir. Çözüm eşitlik temelinde Kürt halkının tüm temel haklarını tanımakla ve buna giden yolu başlatmakla olur.

Bunun için de bir an önce silahlar karşılıklı susmalı, bu kirli savaş sona ermeli.

----------------------------------------

NOT: Son günlerde önce Selahattin Erdem takma adıyla derin devletçi Duran Kalkan, ardından İmralı’nın emir kulu 7-8 Hasan Paşa Karayılan, onun ardından ne idüğü belirsiz, nereden devşirildiği bence meçhul Baki Gül adındaki zat, son olarak da bazı kaynakların derin devletle bağlantılı, bazılarının ise İran’ın adamı dedikleri Cemil Bayık sırayla bana saldırdılar. Bu çamur atma kampanyasına sol cenahtan devşirilmiş bir zat da parlamento görüşmeleri sırasında katıldı… Belli ki bu son olmayacak ve bana yönelik yeni bir kampanya söz konusu. Bu tür saldırılara elli yıldır alışık olduğum için hem fazla ciddiye almadım, hem de son dönemdeki yoğun programım nedeniyle bu kişilerin zırvaları ve attıkları çamurla ilgilenmeye zaman bulamadım. Ama, yıllar boyu kendilerine layık oldukları notu vermiş olsam da önümüzdeki günlerde umarım bir kez daha fırsat bulur, meydanın boş olmadığını gösteririm.

30 Aralık 2011


Print