2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
30 Mart seçimlerinin kaybedeni belli, kazananı kim?
2014-04-30 19:55
Ali Kızılay
Emekli Öğretmen-Yazar

Cumhuriyet tarihinden bu yana yaşanan,Türkiye’nin kendine özgü demokrasi kriterleriyle uyumlu bir seçim sürecini daha geride bıraktık.Bu anlamda olumlu-olumsuz çok şey yazıldı, söylendi.Belki AKP ile cemaat bileşenleri arasında yaşanan,ortak teması anti Kürt fantazisi üstüne kurgulu seçim alanlarında vesayetin soluğu duyumsanmadı.Buna karşın,aynı kökten beslenen iki ayrı daldan enselere ağır pas kokulu yakıcı yalımlarla varlığını duyumsatan ve Kürtlere özgü vesayetin soluğu altında tekrarlanan seçim oyunu ile neo feodal bileşenlerin nasıl seçimin galibi sayıldıkları,kumpasa dönüşen şiddet eksenli politikalarla ötekileştirilmiş Kürt çoğunluğun neden seçimin mağlubu olarak karşımıza çıktığı üzerinde hiç durulmadı.

İşte karşılık bulamayan sorular yumağı,bu seçim oyununun daha çok tartışılmaya devam edeceğini gösteriyor.

Kürt coğrafyasında demokratik değerlerin tartışılmasına izin verilmemesi nedeniyle, demokrasi denilen şeyin sadece elit-zorba bileşenlerin Kürt çoğunluğa karşı imtiyazı olarak kabule zorlanışı ile yapılan seçimle,hiçbir toplumda karşılığı olmayan feodal hegemonya amaçlı bileşenlerin baskısı altındaki Kürt siyaset kanadı, kendini seçimin galibi ilan edebilir.Hatta şekilde görüldüğü gibi gizi kerhen medyaya da yansıyan ‘faili meçhulleri unutun,’tehditlerinin son raundu şeklinde okunan haliyle,belki emsali 1930’ların Nazi Almanyasında dahi görülmemiş en kirli ittifakların ‘ya biz ya sürece müdahale,’algı modelini dayatmakla Kürtleri çaresiz ve seçeneksiz bırakanlar ‘iblisi kibir’le kendilerini mağrur ve aşılmaz da sayabilirler.

Aslında bir türlü sesli tartışılmayan önemli meselelerden biri de,her seçim öncesi Kürt muhalif kanadın,feodal hegemonyanın kendi bakış açısı ve kronikleşen ihtiyacına göre biçimlendirip Kürtlere dayattığı modelin,zaman zaman aydınların,yazarların dile getirdiği ırkçı bir anlayış olduğunu,ırkçılığın sadece başka bir ırkı aşağılama olarak karşımıza çıkmadığını,en tehlikeli ırkçılığın,bir ırk içinde türeyen ve kendi ırkını demokratik değerlere,paylaşmaya insanca yaşama hakkına,adalete layık görmeme ırkçılığı olduğunu tartışmak yerine,nasılsa ortadoğu koşullarının biçimlendirdiği BAAS rejimlerinde realite budur deyip işin içinden sıyrılmalarıdır.Bunu yaparken,Kürt hegemonyası ve içiçe geçmiş ergenekonunun yüksek aklınca iş birliği halinde alt yapısı iğdiş edilmiş bazı klişeler piyasaya sürülerek Hewler’in nimetlerine göz dikmelerin siyaset pazarında alışılmış bereket sayılması, insanı başka türlü düşündürüyor.Oysa dünyanın hiçbir yerinde halk üzerindeki hegemonyasını o halkın felaketinde görenlerin siyasetini evirip çevirmelere kikirdeyip siyasetin oturan afili ağalığını oynamak siyasetten sayılmamış.

Son seçim sürecinin bir aktörü olarak gördüklerimden ve yaşadıklarımdan şu sonuca vardım.Kürt siyasetinin hangi kanadında olursa olsun,en büyük handikapın,zihinlerdeki feodalizm karanlığından soyutlanmayıştır.Feodal tutkular,Kürtlerde ve siyasetinde feodalizm karanlığı dışında bir dünya olduğunun farkına varılmasına izin vermiyor.En kötüsü bunun cahillik ürünü değil,hamaset kaynaklı ve alışıldığı gibi siyasete anonim şirket(miş) şeklinde gelişen algıdır.Adına ‘iblisi kibir’dediğim klişeleşen bu çağ dışı algı,Kürt gerçeğine şal olup örterken,mitolojik anlamda dünya nasıl çifte koşulmuş iki öküzün boynuzları üstünde varsayılıp öküzlerin boynuzlarını oynatması sonucu deprem meydana geliyorsa,barış süreci de sanki kirli ittifaklarla şekillenmiş ergenekondan beslenen şiddet eksenli feodal bileşenler için ‘aman ha.Süreci provoke etmesinler de yem olarak oy verin oy verin,’ telaşı Kürt çoğunluğun cehennemi olurken,dünyanın değişen dengelerinden tamamen soyutlanmış yanılgılar içindeki siyasetini beynimizi kemiren Mitoz’a devşirmiş.Oysa bu süreç,yirmi milyon Kürt’ün omuz verip desteklediği bir süreç.

Bu mitoz halinin allanıp budaklanmasında elbette Apo-Mit görüşmelerinin yüksek kontrolü altındaki AKP ve BDP’nin,şikeli bir şekilde Kürtlerle top oynuyor olmalarının rolü yadsınamaz.Seçim öncesinde ve sonrasında yaşananlardan anlaşıldığı üzere birbirinin yaşam tarzını hazmetmeyen parti liderlerinin polemikçi,küfürlü dilleri sayesinde ortaya çıkan davranış bozukluğu,zaten siyaseti güven ve seviye erozyonu yaşayan Türkiye’de siyaset sosyolojisinin içine etmiş.Kürt cephesinde ise,artık anti Kürt fantazisini ilke edindiği yadsınmayan BDP’nin Kürtlere vereceği bir şey olmayınca,şekilde göründüğü gibi seçmene sunduğu bir kumar oyunudur.Hileli zarlarla Kürtlerin oynamaya zorlandığı bu oyunun her zaman kazanan kasanın güvenliğini,bu kez de listelerinde yer vermekle ödüllendirdiği şaibesi dillendirilmekte ürkülen koruculara verilmiş.

İşte,Kürt halkının ihtiyacından doğan ve öz dinamiklerinin ittifakla biçimlendirdiği HAK-PAR,sabırla beklenen yetkin ve erdemli kadrolarının özenle biçimlendirdiği erdemli yol haritasıyla dört yanı kurt kapanlarıyla,alavere-dalaverelerle tuzaklanmış böyle bir ortamda seçim yarışına katıldı.Örgütlü haksız güç ile yalnız doğrunun mücadelesini yaş ortalaması elli üstü ama bilge duruşlarıyla topluma güven veren sayılı insanla azimle yürüttü.Kuzey Kürdistan’da demokrasinin galip gelmesi,toplumsal ve siyasal sorunlarının çözülmesi,siyasetinin barışçı, yapıcı bir rota izlemesi için müdahaleci kimliğiyle HAK-PAR’ın başarısına bağlı olduğunu en iyi muhalif Kürt siyaseti gördü ve anladı.Bu süreçte destek sunmak veya varlık nedenlerini öteleyerek derin ittifakların yedeğine düşmüş olmak veya olmamak artık HAK-PAR’ın sorunu olmamalı.

Buna karşın,otuz yıllık çatışmalı ortamda ellerinden üreticiliği,yaratıcılığı alınmış,varoşlara zorlanmış Kürt siyasetinin ise yedeğinde sayıp ancak ihtiyaç halinde anımsadığı,yokluk ve yoksulluğu hafifletmenin çaresi olarak gördüğü kapkaç,hırsızlık,dilencilik, uyuşturucu satışı ve kullanım kolaylığını yerel iktidarların lütfu ve sunumu sayan öfkeli insanlarımızla doğrusu mahalle baskısı nedeniyle yeterince ilgilenemedik.AKP kolilerle,torbalarla varoşlara erzak taşırken,biz çocuklarına bonbon şekeri dağıtacak olanaktan da yoksunduk.Medyaya yansıyan kirli ittifakları çağrıştırıcı şaibeli profiller,her an ensemizde duyumsadığımız fiili baskılarla karşılaşa bilirlik olarak okunması nedeniyle,koruculuğun toplumda yarattığı tahribatı sesli olarak dillendiremedik.Köye dönüş projesinin yaşam bulmasının önündeki ilk engelin,koruculuğun kaldırılamayışı ve buna bağlı olarak failleri belli cinayetlerin aydınlatılamayışı olduğunu anlatamadık.Her cumartesi kar,kış,ayaz demeden bir araya gelip boyunlarını büken kayıp yakınlarınlarına yakın duramadık.Kürtlerin ilk temel sorunun yaşama ve yaşamın korunması hakkı ve bu hakkın,sosyal ve siyasal sorunlarının alt yapısı olduğunu söyleyemedik.Bunları anlatacak demokratik alt yapı bulamadık.Çünkü demokratik modernite saçmalığı debilen şey,eccini gibi demoklesin kılıcı olup tepemizde ha o yana ha bu yana sallanıp duruyordu.Ancak bunlar telafi edilmeyecek eksiklik değil.

Şimdi sormalı.Seçimin kaybedeni belli.Mazlum Kürt halkı.Ya kazananı kim? BDP mi yoksa Kürtlerin karabasanı Kürt hegemonyasının derebeyleri mi?

ALİ KIZILAY


Print