2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Kürtlerin bitmeyen dramı ve romantik siyasetinin izdüşümleri
2014-05-31 12:46
Ali Kızılay
‘Zulme karşı çıkmak,zalime boyun eğmemek delilik değil,bilgeliktir.İlkel insanlar,büyük zalimlerin gölgesinde üreyen ve yürüyen küçük zalimler bunu anlayamazlar.’Belki de bilge Sokrates’i (M.Ö.469-399) baldıran zehiri içmeye mahkum eden,zulme karşı bu kararlı duruşudur.

Sokrates’ten 2500 yıl kadar sonra Kürt çoğunluğun gücünün düştüğü otuz yıllık zaman dilimin sonrasında,Kürtlerin hayatından şiddetin gölgesini kaldıracak tekelin sona erdiği düşünülmesine rağmen,yaşatılan kırımlar,dramlar,vicdanlara dayatılan tecavüzler nedeniyle Kürt siyasetinin irade ortaya koymak yerine,gerçekle örtüşmeyen jakobenliğe takılıp feodal kodlar adına mazlumların içindeki yargıyı,adalet duygusunu yok etme çabalarına boyun eğişe zorlanış,toplumun kendine duyduğu saygıyı tüketme istencinden başka anlam ifade etmemektedir.

Çatışmalı ortamın sona ermesiyle,yaşanan travmaların neden olduğu sorunların doğru saptanması yerine,Kürtlerin öncelikleriyle alakalı olmayan ve Kürt coğrafyasında maddi temelinin yaşam bulmasına izin verilmemiş Demokratik Cumhuriyet,Demokratik Modernite,olmadı Demokratik özerklik gibi fantazilerle yüzleşilmesi,üstelik bu fantaziler bilinç karartma taktiklerinin aygıtları sayıldıkça,zaten ne evrensel anlamda ne Kürt sorununun çözümü bağlamında değer ifade etmez.Buna karşın son seçimde okunduğu gibi muhalif Kürt dinamikler,rasyonel olmayan bu tespitlere itiraz edip saflarını sıklaştırmak dururken,siyaset dışı kalmayı rahatlık saymaları,bu sosyal hastalığa güç kaynağı olabilirliği öngörmemeleri,ayrışık görünen kirli ağların da içiçe geçerek karşılıklı satın alma ilişkilerine dönüşümünü kolaylaştırmiş.Hal böyle olunca elbette açılması gereken pandoranın kutusu,ayzberge dönüştürülerek,siyasi pazar olarak Kürtlerin yaşamına dayatılacak ve adına demokratik bilmem ne denilecektir.

Adı hangi marka demokratikçilik konuluyorsa konulsun,Kürt çoğunluk için düşünmenin,sorgulamanın toplumsal algıya dönüşmesi halinde,feodalizmin temel taşlarını sarsacağı endişesiyle ergenekon panaroyasının bölüştürdüğü rol paylaşımı,siyaset patentiyle rahatlıkla faili meçhule terk edilmiş binlerce cinayetin,yağmanın,talanın,ırz düşmanlığının aydınlatılmasının önünü kesici vandal bir yapı olarak toplumun karşısına çıkacak.

Demek ki siyaseti hükümranlık alanlarının sigortası sayan toprak ve siyaset işgalcileri,sadece rant getirisi hayli yüksek yerel yönetim işgaliyle yerele yağan bereketi sağma hakkının sadece kendilerine mahsus olduklarını düşündükleri bu hakkı,kullanmak amaçlı olarak tüm techizatlarıyla yerelin karşısına çıkmıyor.Hiyerarşik bir düzen içinde hatalara,yanılgılara yer bırakmayacak şekilde otuz yıllık çatışmalı ortamla hırpalanmış,direnişi kırılmış,kirli ittifaklar ve türevlerinin bencil çıkarları uğruna yaşamlarına dayatılan kıyımlarla önemsizleştirilmiş,çalınan hayatlarıyla itibarsızlaştırılıp izole edilmiş mağdurların hak arayışlarına karşı hukuki müeyyidelere başvurmanın önünü tıkayıcı zorba rolünü oynamak da amaçlanmakta.Hiçbir vicdanın,hiçbir inancın kabul etmediği bu kirli ilişkiler ağı,şayet adalet kurumlarını ilgilendirmiyecekse elbette AİHM’sini de dünyayı da ilgilendirecektir.Çünkü dünyanın her yerinde halkların statüsü ne olursa olsun,devlet vardır ve devlet denilince akla toplumsal düzeni kamu yararına olacak şekilde biçimlendirdiği kurumlarla herkesin,topluluk içinde hakça birleşip kaynaşması akla gelmektedir.Buna karşın OHAL sendromundan kurtulamamış adalet, yoksul Kürt çoğunluğa karşı ayar verici rolünü başarıyla oynarken, toprak ve siyaset işgalcilerinin zorbalığına,holiganlığına karşı hükümsüzlüğü oynamayı yeğler ve siyaset de bundan hoşnut ise,elbette kendilerini sömürgeci güçlerin ayrıcalıklı çocukları sayan tekil şahıslar,HİYMEN edasıyla dayandıkları argumanlardan edindikleri güvenle klavuzu olduklarını varsayıp avuçlarında saydıkları siyasi oluşumu,potansiyelini ihtiyacına göre biçimlendirerek aşiret mantığıyla parmağında oynatmayı hak saymaları kaçınılmazdır.

Oysa son otuz yıllık çatışmalı ortam bahanesiyle faili meçhul denilince ilk olarak koruculuğun dayatıldığı 1985-88 yılları arasında kan davası,toprak uyuşmazlığı,bireysel husumetler veya menfaat karşılığı rahatlıkla işlendiği düşünülen ve failleri inatla meçhule bırakılmış cinayetlerin hakkaniyetle araştırılması demek,faili meçhulleri çözmek demekti.Buna karşın derin odaklarca toplumun derinlerine itilmiş bu seslerin,solukların kısılması sonucu 17 bin masum insanın aynı rahatlıkla katledildiği,kaybedidiği artık yadsınamıyor.Günümüzde Kürtlere yönelik bu masum insan kırımını vacip kılmayı çağrıştırıcı UNUTUN hüküm vericiliği ise sadece kendilerine keder ve ızdırap sunulmuş,yokluğa,yoksulluğa mahkum edilmiş 17 bin masum aileyi hiçleştirmeye yönelik değil…Bu hüküm vericilik,tarihsel anlamda orta çağ karanlığının engizisyon mahkemelerinin hüküm vericileri ve verilen hükmün infazcıları Papa VIII.İnnocentu’un örgütleyip biçimlendirdiği Dominikus’çu papazları (halkın deyimiyle Cizvit papazları) çağrıştırıcılık,yalnız kör şövenizm değil,günümüzde nazi mantığının toplumsal cinneti olarak okunmaktadır.Suçun subutusna rağmen demokratik siyaset anlayışı,toplumun geleceğini tehdit edici bu kör şövenizme karşı kendini sorumlu saymaması,siyaset klavuzlarının toplumun önüne siyasi bulanıklık adına başka şifreler,kodlar bulmalarını elbette kolaylaştıracak.İşte bu şifre ve kodların en yaralayıcı ve düşündürücüsü faili meçhulleri,nesnel olmayan,soyut ama düşündürücü kavramlara yükleyip hak ediş sunularak mağdur ve mazlumların adalet istenci tüketiltmek istenecektir.İşte kendilerine isnat edilen ‘terör örgütüne yardım ve yataklık’ suçu bahane edilerek yaşam kaynaklarının her alanı yağmalanmış toplumun,yaşadıklarının suç sorumluluğunu geride bıraktıkları ve ödedikleri bedellerin karşılığı saydıklarının üstüne yıkılması başka türlü azap vericidir.Ne siyaset ne de vicdanla alakalı olmayan bu yanıltıcı hedefin,sanki siyaset bilimcilerin veya bilim adamlarının öngörüleri olarak Kürt siyasetinin güçlü kanadına damgasını vurması,o siyaset kanadının fiiliyatı ve kullandığı dilin ne kadar yanıltıcı olduğunu yaşananlarla ortaya koymaya yetiyor.Dağlara yüklesen kahrından eriyecek böyle mesnetsiz hükümleri Kürtlere reva görenler,hangi güce dayanarak bu kadar kolay hüküm verebiliyorlar?sorusu ister istemez akıllara geliyor.Esas soru ise şu.Kürt çoğunlukla ve yoksul emekçi Türklerle top oynar gibi oynayan bu hüküm sahiplerini biz mi seçiyoruz yoksa avuçlarında saydıkları hüküm vericiliği kullanarak iman tahtamıza onlar mı kabus olup çöküyorlar? Benzeri soruları çoğaltmak mümkündür.

Demek ki drakula mantıklı feodal bileşenlerin,yoksul Kürtlerin yaşam hakkının korunması istencine kurdukları fakları,kurt kapanlarını boşa çıkarmanın ilk yolu,faili meçhulleri aydınlatacak kanalları açmaktan ve köye dönüş projesinin yaşam bulmasından geçiyor.Bu da Güney Afrika Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi koruculuğun lağavedilerek velevki cinayete,hırsızlığa,talana,yağmaya bulaşmışların hak ettikleri şekilde cezalandırılması,suça bulaşmamış olanların da topluma entergrelerini kolaylaştırmak ve böylece toplumsal barışı sağlamakla mümkündür.İnsan ve doğa odaklı haklı siyasetin varlık nedeni bu olmalı.Hatırlanacağı gibi Mandela’yı ceza evinden çıkartan,aynı zamanda bir hukukçu alan yazar J.CUATZE ve medyanın çabalarıyla ayıkan adalet ve beyazlardır.Kürtleri demokratikliğin ana temasını algılamaya ve demokratik yaşama layık görmeden anlaşılmaz sözcüklerle demokratikcilik oynamak,aldatmacadan başka bir şey değil.

Hal böyle iken,Kürt çoğunluğa dayatılmış vicdan yitimini sorgulamak bir yana,bu vicdan yitimine doping olup olmamamak bile tartışıl(a)mıyorsa,Kürt coğrafyasında alt yapısının yaşam bulmasına izin verilmemiş,kavramsal olarak alt-üst oluş yaşatılmış,sadece kadınlarımızı,kızlarımızı alanlarda şıkır şıkır oynatan,ardından aile içi huzursuzlukları,kavgaları,vakaları törpüleyen oryantal olduğu kadar arabesk romantizmi yüklenmiş muğlak,anlaşılmaz‘demokratik’cilik oyunları dayatılmak istenecek.Bu romantik istençler,siyaset piyasasında boşlukta sallandığı halde müşteriye aba altından sopa (diyelim) gösterilerek pazarlanıyor olmasında AKP’nin cemaatle FETRET DÖNEMİ yaşadığı kadar, Kürt siyaset arenasında yaşanan boşluğu doldurmaya katılmak yerine hala kendini 80’lı yılların mağlubu sayma hipnozundan kurtaramamış muhalif Kürt siyasetinin günahı hayli çok.Oysa 30 Mart seçimlerinde,bir siyasi şirket ortaklığının,beylik düzeyindekilerin dışında kalan insanların yaşama hakkını önemsemeyen mantığına karşı muhalif Kürt siyaseti ve islami insiyatifler için doğru ve haklı kanatta yer almak,tarihsel sorumluluk anlayışıyla en sağlıklı kararları olmalıydı.

SİYASETTE KALİTEYİ,TOPLUMUN TALEPLERİ İLE BİREYCİ NEFSİN TALEPLERİNİN AYRIŞTIĞI YOL GÜZERGAHI BELİRLER.

17 Aralıktan bu yana siyaset arenasında yaşananlara bakılırsa,siyaset yaşamı boyunca,Kürtleri demokrasi sözcüğünün ‘d’sine bile layık görmeyen BDP’nin, potansiyelini CHP potasında eritecek HDP’leşemekle cemaat bileşenlerine güç kaynağı olmaya hazırlanışı,günümüzde yaşanan Fetret Döneminde gücünü ergenekon ve bileşenlerinden alıp Şeyh Bedrettin’i oynayan(lar) ve bileşenlerinin kazanmayacağını düşünmek saflık olur.Unutmayalım.Osmanlının yaşadığı Fetret Dönemi yalnız I. Mehmet (Çelebi Mehmet) dönemiyle sınırlı değil.Genç Osman’da III.Selim de bu gibi dönemlerin kurbanı seçilmişler.Günümüzde,Kürdi-Türki ergenekon ortaklığı KARTEL üretimi Patrona Haliller,Alemdar Mustafa Paşalar saymakla bitmiyor.

Görülen o ki,kaosa zemin hazırlayıcı çağrışımlar,başarılı olması halinde bu kez çanlar sadece AKP için değil,tekrar Kürtler için de çalacak.

ALİ KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR




Print