2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Bülent Arınç ,dilini yesinler
2012-02-13 17:21
Yılmaz Çamlıbel
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın „Kürtçe medeniyet dili değildir.“ belirlemesi Kürtlerin cinlerini tepesine çıkardı. Eeee! bundan da haksız değiller.

Cinsi, sınıfı, ideolojosi, dini, imanı ne olursa olsun, sıra Kürt sorununa gelince, Türklerin ırkçı, faşist ve barbar damarı kabarıyor. Bu damar en akıllı Türkleri bile aptala çeviriyor. Onları abuk sabuk konuşmaya, bilim ve akıl dışı laflar etmeye zorluyor.

Yanyana veya içiçe yaşayan diller, medeniyetler, kültürler ve dinler, elbette ki bir birleriyle karşılıklı bir etkileşim içine girerler. Bazı yerlerde bu işler, yasak, baskı ve zorlamalarla, bazı yerlerde ise doğal bir seyir içinde meydana gelirler. Böyle durumlarda elbette ki güçlü ve zengin olan taraf, doğal olarak zayıf olan tarafı şekillendirir.

Örneğin Asya ve Afrika ülkelerini sömürgeleştiren İspanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika gibi kolonyalist ülkeler kendi dil, kültür ve dinlerini yerli halklara empoze ettiler. Yüz binlerce kelime içerin bu zengin diller, birkaç yüz veya birkaç bin kelime içeren yerli dilleri derinden etkilediler. Binlerce avrupayi kelime, yerli dillerin içine girip yerleştiler. Hatta yerli dillerin gramatik yapısında bile ciddi değişmelere neden oldular. Kısacası zengin olan Avrupa dilleri zayıf olan Asya ve Afrika dillerini ciddi şekilde etkilediler, onları değiştirip dönüştürdüler.

Türkler, Osmanlı İmparatorluğunun sahibiydiler. Araplar, Farslar, Ermeniler, Kürtler, Asuriler, Keldaniler, Yunanlılar, vs. ise bu impatorluğun yönetilen halklarıydı. Doğal olanı Türk dili ve kültürünün diğerlerini etkilemesiydi. Ama burada Avrupa’nın aksine yönetilen halkların dil, kültür ve medeniyerleri, efendininkini etkileyip şekillendirdi. Çünkü Osmanlıların yönettiği halkların dili, kültürü ve medeniyeti, Türk’lerinkinden daha güçlü ve daha zengindi.

Örneğin o yıllarda öğretmenler, öğrencilerine bir üçkenin iç alanının hesap edilmesini şöyle tarif ediyorlardı. „Bir müsellesin sath-ı mesaisi, şakül ile amudının zarbının nısfıyla kaimdir.“ Anladınız mı çocuklar? Zavallı çocuklar nasıl anlasın ki, içinde tek bir Türkçe kelime bile yok.

TC’nin kuruluşuna kadar geçen zaman sürecinde, Türkçe’nin içindeki kelimelerin büyük çoğunluğu yabancı kökenliydi. Kemalist ulus projesi gereği, nasıl bir Türk ulusu yaratılmaya çalışılmışsa, yeni bir Türk dili yaratmak istendi. Türk dilini içindeki yabancı kelimelerden arındırmak için de ciddi çalışmalar yapıldı.

Türk ulu önderi Atatürk’ün icadı olan Güneş-Dil teorisi gereği, 90 yıldan beridir Türk dili yabancı kelimelerden arındırılmaya çalışılıyor. Hala Türkçe’nin yarıya yakını yabancı kelimelerden oluşuyor.

Türk ulu önderinin verdiği emir gereği, Türkçeyi yabancı kelimelerden arındırma sürecinde yaşananlar tam bir kara mizahtı. Bir kaç örnek vermek istiyorum. Ulusal marşa „Ulusal düttürü“, hostese „Gök konuksal avrat“, yemekli toplantıya „Otlangaçlı patlangaç“ trene „Sürüngeçli götürgeç“ denilmesi öneriliyordu.

Münakaşa ettiğim Kemalistlerin çoğu bana şunu söylüyorlar. „Canım, her millet teknik, tıp, biyoloji, fen bilimlerindeki icatlara konulan isimleri aynen dillerine aktarıyorlar. Türkçe’de bu kadar yabancı kelimelerin bulunması doğaldır. Bu Türkçe’nin zayıf bir dil olduğunu göstermez.“

Peki bu bilimsel, teknik terim ve kelimeleri bir yana bırakalım. Medeni olan bir toplum her şeyden önce nezaket kelimelerini icat edip dilinin içine yerleştirir. Şüphesiz bunların başında da “Teşekkür” kelimesi gelir.

Hele bir düşünün bakıyım, Türkçe’de böyle bir kelime var mı? Yok değil mi? Türkler ya Arapça olan “Teşekkür” kelimesini kullanırlar, ya da Fransızca olan “Mersi” kelimesini.

Daha yapılan bir iyiliğe, sunulan bir hizmete medenice yanıt verecek bir kelimeyi bulamamış olan bir millete medeni demek, medeni olanlara bir hakaret olmaz mı? Türklerin istilacı ve talancı bir geçmişi var. Bana göre Türkler gördükleri her şeyi zorla aldıkları için, teşekkür kelimesine ihtiyaç duymamışlardır.

Malum Türkler kendilerini dünyanın en kahraman ırkı sayıyorlar Bu nedenle „Her Türk asker doğar.“ diye bağırıp duruyorlar. Kahraman olan bir milletin hiç olmazsa askerlikle ilgili tüm kelimelerinin ana dillerinde var olması gerekmez mi? O zaman neden Türkler hala „Paşa, jandarma, marş, levazım, potin, kademe...“ deyip duruyorlar?

Askeri kelimeleri bir yana bırakalım, giyim kuşama ne dersiniz. Bir halkın çıplak bedenini örtmek için öyle uzun boylu medeni olmasına gerek yoktur. Peki bu Türkler neden hala “Ceket, pantolon, yelek, gravat, pijama, ebiye, rob, jartiyer, döpiyes, butik“ deyip duruyorlar?

Ulu önder atanız „Kürt diye bir millet yoktur.“ diyordu. Bilim adamı olan dedeleriniz „Kürt diye bir millet yoktur. Dağlarda yürüyen Türklerin karda çıkardığı kart kurt sesleri daha sonradan şekil değiştirip Kürt olmuştur. Bu bilimsel bir gerçektir“ diyorlardı. Savcı babalarınız „Kürtçe diye bir dil yoktur, Kürtçe denilen dil Arapça Farsca karışımıdır. İçinde 30 kelime de Kürtçedir.“ diyorlar.

Rahmetlik Musa Anter iddeanamesinde Kürtçeyi böyle nitelendiren bir Türk savcısına „İnsaf savcı bey, tavuklar bile kendi aralarında 30’dan fazla ses çıkarırlar.“ diyerek milleti güldürmüştü.

Ve geldik bu günlere. Şimdi de Türk hükümetinin ikinci adamı kalkmış, Kürtçe’nin medeni bir dil olmadığını, diğer bir söylemle Kürtlerin medeni olmadığını söylüyor.

Kürt halkı, ulusu, ülkesi, tarihi geçmişi, dili ve medeniyetiyle Ortadoğu’nun en eski halklarından birisidir. Bu halk tüm yasak, baskı ve inkarlara direne direne, bu günlere geldi. Atanızın, bilim adamlarınızın, hukukçularınızın saçma sapan laflarını boşa çıkardı.

Siz de şimdi kalkmış „Kürtçe medeniyet dili değildir.“ diyorsunuz. Bu halk geçmişte yaptığı gibi, bu tür zırvalıklarınızı sizlere de yalatacaktır.

Özgür beyin ve özgür vicdan sahibi bir avuç Türkün dışında, ağcı-solcu, dindar-ateist, işçi-kapitalist, kadın-erkek tüm Türkler, konu Kürt sorunu olunca anında faşit kesiliyorlar ve aptalca konuşmaya başlıyorlar.

Gerçekten Türklerle başımız belada. Ne edip edip, bunlardan kurtulmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor.







Print