|
Köyümden izlenimler- 2. Bölüm; Kemal Burkay: Hayat demirden ve betondan daha güçlüdür |
2014-11-30 18:16 |
|
Köyümden izlenimler- 2. Bölüm Beyaz Çeşme Hayat demirden ve betondan daha güçlüdür
Kemal Burkay
Bir sonraki gün, yani 1 Temmuz’da, Yeğenim Derya ve İrfan’la birlikte Sawa’ya tırmanmak üzere Kaniya Sıpî’nin (Beyaz Çeşme) yolunu tuttuk.
Evimizin hemen altından geçen yol, Çırê denen taşlık bir yerden geçer. “Çır” Kürtçede yüksekçe bir yerden dökülen su, çağlayan ya da şelale demektir. Eskiden Kaniya Govê’nin (1. Bölümde anlattığım Gov Pınarı) suyu aşağı doğru akar, burada yol kenarında yüksekten dökülür ve biz çocuklar sıcak yaz günleri onun altında duş alır, serinlerdik.
Yolun biraz ilerisinde bir başka su daha yola akardı. O zamanlar Gov yöresi ana pınarın dışında da suların kaynadığı bir alandı. Yolun bu bölümü ilginç bir şekilde, dere yatağı gibi taşlarla kaplı olduğu için çamur olmazdı. Şimdi o sular böylesine akmıyor ve “çır” da artık yok…
Yol Çirê’den sonra Aysî Xezê’lerin evinin önünden geçer. Bu köyün kuzeybatısındaki son evdir. Dursî Aysî Xezê (Ayis Oğlu Dursun), çalışkan bir adamdı, evinin yanı başında geniş bir alanı bahçe yapmış, bu bahçeyi köyümüze özgü dut, elma, armut, kayısı, badem ağaçlarının yanı sıra, bu yörede var olmayan ayva, nar gibi daha sıcak yörelere özgü meyvelerle de donatmıştı. Bahçenin yanı sıra bağ da yetiştirmişti. Yol boyu Beyaz Çeşme’ye doğru uzanan verimli tarlalar onundu. Bu bahçe ve bu tarlalar Beyaz Çeşme’nin bol suyu ile sulanırdı.
Ama bu evin yerinde artık yeller esiyor ve bu bahçe viran… Dursun bu dünyadan göçeli epeyce zaman oldu. Oğulları ise kente göç ettiler ve köyle artık ilgilenmediler.
Dursun’un bahçesi boyunca ilerledik. Bir zamanlar yılan geçmez biçimde böğürtlenler ve iğdelerle örülü olan bahçe çeperi seyrelmiş, iğdeler kocamış ve yer yer kesilip odun olarak götürülmüş. Onlarla birlikte bahçe boyunca uzanan söğütler ve kavak ağaçları da… Ayva ağaçlarında hâlâ meyve var… Yolun altında uzanan verimli tarlalar ise otlak halinde. Ama bu otlaklarda ve otlak haline dönüşmüş öteki tarlalarda bir tek hayvana rastlamadık. Oysa eskiden bu yollardan sığırları, eşekleri, koyunları, keçileriyle köyün sürüleri geçer, sabahları ve akşamları toz bulutu yükselirdi…
Hem artık köyde keçi kalmadığı, hem de geçmişteki gibi fazla kesim yapılmadığı için yamaçlardaki meşelikler gürleşmiş, yayılmış…
Beyaz çeşmeye yaklaşınca söğüt ağaçları yeniden görünür oldular. Köyü boydan boya aşan, bizim evin de 100 metre kadar aşağısından geçen dere buradan, Beyaz Çeşme’den başlar. Derenin yukarı kesimi, “Dalê” diye adlandırılan bölümüdür ve yabani söğütler, fundalarla kaplıdır. Köyün alt yanında ise dere, “Xirêbe” (Harabe) denilen yörede derin bir kanyon oluşturur. Baharın eriyen kar sularıyla beslenerek coşkulu şekilde akar, güçlü yağmurlarda ya da dolu yağdığında ise sel yapar; taş, ağaç, hayvan ya da insan, önüne çıkan her şeyi sürükler…
Yıllar önce, ben gurbette ve oğlum Baran henüz ülkede dört yaşında bir çocukken ona yazdığım bir şiiri hatırlamanın tam zamanıdır:
BARAN
Sevgili Baran Bana benzemiş gibisin Sözünün eri ve afacan Büyüyünce Belki köylü mahçupluğu olmayacak sende Belki sen ozan olmayacaksın Ve devrim işi uzun sürerse eğer Eğer görüşemezsek Ve yine beni merak edersen Bizim oralara git Aylardan mayıssa otlar dizboyudur Koca badem çiçeğe donanmıştır Sorsan anlatır beni Hem benim çocukluğumu bilir o, hem dedeminkini Cevizlere gelince onlar hep öyledirler Bir sincap gibi dolaşırdım aralarında Boğumları, dalcıkları bir bir aklımda Onlar da unutmuş olamaz Niceydi çocukluk türkülerim, düşlerim Sorarsan anlatırlar Sıkılınca dere boyuna in, otlara uzan Ama sakın kurbağalara taş atma Biz çocukken sevdiklerimizin canını yakardık Sen yakma Bizim oranın bulutlarını bilsen ne çok özledim Gökyüzü de hani pırıl pırıldır Ve geceleri yıldızlar Taze balık gibi cıvıl cıvıldır Ateş böcekleri gönderirler çocuklara Ama bir sağnak bastırırsa derede oyalanma Az sonra bir sel geçer yıldırım hızıyla Yağmur sonu ne güzel kokar toprak Dilersen yürü meşeliklere Bir sümbül kopar, kelebekler nasıl uçar, bak Dilersen Sawa’nın yolunu tut Serin yel terlerini kurutur
Sevgili Baran Sen büyüyünce belki koca badem ölmüş olacak Ama arılar yine olacak başka bademlerin üzerinde Yaşlı cevizlerimizi de öldürmezlerse eğer Ve boynu nasırlı dardağan ağaçlarını Beni sana anlatacak bulunur Ama onları yok etse de faşizm Söğütler yine dal sürer Nevroz çiçeği yine biter topraktan Belki geceleri harman makinalarının sesi artık duyulmayacak Ve akşamları işten dönerken Sevda ve yiğitlik üstüne Eski hazin şarkılar olmayacak Elbet şen, şakrak ve gür Zafer havaları çalacak sizinkiler 1981
Şiirde anlatılan büyük ceviz ağaçları ne yazık ki artık yok. Onlar yaşlıydılar, yine de daha çok yaşarlardı; onları gerçekten de faşizm öldürdü. Son otuz yılın yangını, fırtınası içinde bir yandan köyler boşalırken diğer yandan aç gözlü tüccarlar bu ağaçlara dadandı ve onları küçük paralar karşılığında kesip götürdüler; yerlerinde iz bile kalmadı… Ama “boynu nasırlı dardağan ağaçları” hâlâ duruyor; onlar aç gözlü tüccarları odun olarak bile ilgilendirmiyor… Koca badem de biraz daha kocamış, bazı dalları kopmuş olsa bile, yaşlı bir pehlivan gibi harmanın üst başında öylece duruyor.
Şiirde de anlatıldığı gibi, “sevda ve yiğitlik üstüne eski hazin şarkılar” artık duyulmuyor; çünkü eskisi gibi tarlalar ekilmiyor ve gruplar halinde işten dönülmüyor. “Şen, şakrak ve gür zafer havaları”ndan ise henüz haber yok. Hayır, güvendiğimiz dağlara kar yağdı ve bu ülkeye ne devrim, ne de demokrasi geldi…
Dere’ye gelince, hem Beyaz Çeşme’nin ve Govê’nin suları artık başıboş akmadığı, hem de son yıllar, özellikle de bu yıl kurak geçtiği için derede su yok. Beyaz Çeşme’nin hemen altındaki ceviz ve kavak ağaçları ile eski ark boyunca sıralanmış kadim söğütler ise duruyorlar. Toprak arktan artık su akmıyor. Çeşmenin önüne koca bir havuz yapmışlar ve suyunu yol boyunca döşenen borularla köye ulaştırmışlar. Ama inatçı söğütler akıl almaz biçimde yolunu bulmuş, 10-12 santimetre çapındaki bu plastik borulara bir yerlerden sızmış, uzun saç tellerini andıran binlerce kılcal kökle boruların içini doldurmuş ve onları patlatmışlar!..
Evet, hayat demir ve plastik borulardan güçlüdür; zifti, betonu bile yarar, yoluna devam eder…
Beyaz Çeşme’ye ulaştığımızda saat 11 sıralarıydı. Bu yılki kuraklık nedeniyle çeşmenin suyu azalmıştı ve havuz üçte birine kadar bile dolu değildi.
Çevreyi incelerken İrfan oradaki ceviz ağaçlarından birinin öyküsünü anlattı. Yan yana biten iki kök ceviz zamanla birbirlerine sarılıp kaynaşarak tek ağaç haline gelmişler. Bu kaynaşmanın izleri ise besbelliydi. Bu ilginç ağacın resmini çektim.
Öte yandan cevizler de dutlar, armutlar, elmalar, kayısılar, bademler ve kirazlar gibi meyvesizdiler. Bu yıl kış sıcak geçmiş, ağaçlar aldanıp daha mart başında çiçek açmışlar, ama mart sonunda aniden bir soğuk dalgası bölgeyi sarmış, kar yağmış ve don yapmıştı. Bu ise çiçek ve tomurcukları yakmış, körpe meyveleri dondurmuştu.
Devam edecek
|
|
|
|