2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
 
HAK-PAR 1 Kasım 2015 Genel Seçim Bildirgesi
2015-10-09 00:29


FEDERAL CUMHURİYET İÇİN HAK-PAR
Jİ BO KOMAREKE FEDERAL HAK-PAR

HAK-PAR HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ
PARTÎYA MAF U AZADÎYAN HAK-PAR


Türkiye’ye Demokrasi Kürdistan’a Özgürlük için; HAK-PAR

Kürt sorununun barış içinde, adil çözümünü gerçekleştirmek için; HAK-PAR

Alevi Sorununun çözümü için; HAK-PAR

Kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve eşitsizliğin sona erdirilmesi için; HAK-PAR

İşçilerden, emekçilerden yana ekonomik politikalar için; HAK-PAR

Çevrenin ve doğal yaşamın korunması için; HAK-PAR

Kaynakları ekonomik gelişmeye yöneltmek için; HAK-PAR

Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için; HAK-PAR

Yeni bir siyaset tarzı ve iyi yönetim için; HAK-PAR


Sunuş;

Türkiye 7 Haziran seçimlerinden krizle çıktı. İktidarıyla muhalefetiyle parlamentoda bulunan partiler toplumun verdiği mesajın gereğini yapmak, uzlaşarak sorunları çözmek yerine kutuplaşmayı sürdürdüler. Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarını çözmek üzere işbirliği yapmak yerine küçük hesaplar ve aşamadıkları önyargılarla çatışmayı krizi seçtiler.

Bu tutumlarıyla bir kez daha “çözüm” partileri olmadıklarını gösterdiler.

Türkiye 1 Kasım 2015 tarihinde yeniden sandığa giderken bu partilere gerekli dersi vermelidir.

Türkiye’ye ağır bedellere mal olan bu siyasi tıkanıklık ve yönetim krizi, çözümsüzlükten beslenen, ön yargıların kurbanı, beceriksiz, siyasetçilerle aşılamaz.

Seçim öncesi “barış”, “özgürlük”, “demokrasi”, ”refah” gibi bir birinden güzel sloganlarla, sorunların çözümüne yönelik çağdaş seçim bildirgeleriyle toplumdan oy isteyen bu partiler, parlamentoya geldikten sonra söylem ve vaatlerini unutmakta, tam tersi tutumlar içine girmekte, merkezi ve yerel rantları paylaşmaktan, toplumun ürettiği zenginlikleri talan etmekten başka bir iş yapmamaktadırlar. Bu talanı bir biriyle giriştikleri “sözde” kavganın tozu dumanı ile örtmektedirler.

Siyasi partilerin görevi toplumun temel sorunlarına çağdaş, siyasi çözümler üretmek olmalıdır.

Seçmen, yıllardır sahnelenen bu kirli, “çözümsüzlük” oyununu bozmalıdır. Arkalarında yıkım, gözyaşı ve ölümler bırakan bu siyasi tezgâhı dağıtmalıdır.

Seçmen Türkiye’yi sürekli bir kriz ve kaos içinde tutan, neredeyse iç çatışmaların eşiğine getiren temel sorunların neden çözülemediğini sorgulamalıdır.

Kürt sorununun, Alevi sorununun çözümünün, gerçek bir laiklik ve demokratikleşmenin neden hep ertelendiğinin hesabı sorulmalıdır.

Bu sorunların çözümü partilerin oy devşirme alanları olmaktan çıkarılmalı, bir devlet politikasına dönüştürülmelidir.

Aksi halde geçici, dönemsel tedbirlerle sorunların çözümü ertelendikçe gerilim artmakta, çözümsüzlük Türkiye’ye çok daha ağır bedellere mal olmaktadır.

7 Haziran seçimleri sonrası oluşan mevcut yönetim krizine yeniden tırmanan şiddet olaylarının eşlik etmesi bu nedenledir.

Şiddet ise çıkmaz bir sokaktır. Ürettiği acı, kan ve gözyaşı, yıkım bir yana sorunların çözümünün önünü de tıkamakta, daha da ağırlaştırmaktadır.

Sorunların çözümü için samimi, cesaretli siyasetçiler ve adil, gerçekçi, uygulanabilir, toplumun geniş kesimlerinin dahil edildiği demokratik, şeffaf bir proje gereklidir.

Ne yazık ki ortada bu türden bir proje bulunmamaktadır.

Bugün patlayan bombaların, mayınların, kan kusan silah seslerinin yükselmesi, ırkçılığın, şovenizmin tırmanması, körüklenen Kürt düşmanlığının büyük kentlerde linç kampanyalarına dönüşmesi bu çözümsüzlük politikalarının sonuçlarıdır.

Siyasetçiler, akan kanı, dökülen gözyaşlarını, anaların babaların feryatlarını, yaşamını yitiren gencecik insanlarımızın acı görüntülerini izlemekle yetiniyor, hamasi söylemleri tekrarlamakla, suçlu aramakla vakit geçiriyor ve çözüm üretemiyor.

Savaş politikaları, Türkiye’yi istikrarsızlığa, ekonomik olarak gerilemeye, asker ve polis ölümlerine yol açsa da asıl ağır faturasını Kürt halkına çıkarıyor.

Ölümler anaların yüreğini dağlıyor. Kürt yurtseverliğine kaynaklık eden kentler kasabalar çatışmalar nedeniyle boşalıyor. Kürt halkı yeniden göçe zorlanıyor.

Araçları, şantiyeleri yakılan, vergilendirme, cezalandırma adıyla baskılara maruz kalan Kürt iş adamları bölgeden kaçıyor. Ticari hayat durma noktasına geliyor.

Metropollerde Kürt mahallelerinde hemen her gün gerçekleştirilen, yol kesme, molotoflu, havai fişekli eylemler halkı canından bezdiriyor. Kepenk kapatmak zorunda kalan küçük esnaf çek ve senetlerini ödeyemez duruma geliyor, iflasa sürükleniyor.

Kürt siyaset alanı çoraklaştırılıyor, farklı düşünen siyasetçilere, partilere yapılan baskılar ve tehditlerle siyaset alanı tek sesli hale getiriyor

Bir avuç insan tarafından kumanda edilen silahlı güçlerin vesayeti politika üretimini kısırlaştırıyor. Yaşam silahların gölgesinde sürdürülmeye zorlanıyor.

Bu durum sürdürülemez.

Bu savaş anlamsız ve kirli bir savaştır, hiç kimseye yararı yoktur, hiçbir gerekçeyle meşru gösterilemez ve derhal sonlandırılmalıdır.

Devlet operasyonları durdurmalı, PKK de silahlı mücadeleye nokta koymalıdır.

Hiçbir proje silah zoruyla, savaşla, zorla bir topluma dayatılamaz.

Bir arada, barış ve refah içinde yaşamak için geliştirilen projeler kan ve gözyaşı üzerine inşa edilemez.

Barışçıl demokratik yollar esas alınmadan, Türk ve Kürt halkı ikna edilmeden zorla dayatılan hiçbir proje meşru olmayacaktır.

Biz Türkiye’nin sorunlarının yapısal olduğunu ve ancak idari olarak yeniden yapılanmayla gerçek anlamda adil bir çözüme kavuşturulabileceğini düşünüyoruz.

Bunun için Federasyonu savunuyoruz.

Hak ve Özgürlükler Partisi olarak 1 Kasım 2015 seçimlerine katılıyor, halkımıza temiz, uygar, sorunları siyasetle, diyalogla çözmeyi hedefleyen barışçıl ve demokratik bir seçenek sunuyoruz.

Bu seçeneğin güçlendirilmesinin tarih bir sorumluluk olduğunu düşünüyor, barıştan demokrasiden, çok seslilikten yana olan tüm kesimleri HAK-PAR’a destek olmaya ve iş birliği yapmaya çağırıyoruz.

FEDERAL CUMHURİYET

Dünyada, tüm çok uluslu coğrafyalarda devletler, bir arada barış içinde yaşamanın öncelikle bir idari yapılanmadan geçtiğini görerek Federal yönetim biçimlerine yönelmişlerdir.

Federal sistemler, çok uluslu coğrafyalarda, halkın eşitlik zemininde bir arada yaşamasının idari şekilleridir. Bugün dünyanın en gelişmiş uygar ülkeleri aynı zamanda ademi merkeziyetçi, federal sistemlerle yönetilen ülkelerdir.

Amerika Birleşik Devletleri 52 ayrı “devletten” oluşmaktadır. Almanya Federal Cumhuriyeti; 16 federal bölgeden oluşmaktadır.

Rusya, Belçika, İsveç, Kanada, Avusturya, Hindistan, Güney Afrika dahil, 28 ülke federal sistemlerle yönetilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti de, başta Kürt sorunu olmak üzere kuruluşundan bu yana çözemediği, kangrenleşmiş sorunlarını aşmak için, kalıcı bir barış için, gelişmiş bir demokrasi için ademi merkeziyetçi bir yapılanmaya yönelmeli, Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu gerçeğine uygun, çoğulcu bir niteliğe kavuşmalı; federal tarzda yeniden yapılanmalıdır.

Başta Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge olmak üzere, farklılıkların gerektirdiği bölgelerde federe yapılar kurulmalıdır. HAK-PAR federal çözümü öneren tek partidir.

Türkiye federal bir cumhuriyete dönüşmelidir.

KÜRT SORUNU;

Çok uluslu, çok dinli, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin bakiyesi üzerinde; tek millet –tek dil –tek din-tek mezhep paradigması ile “üniter “bir yapı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunu, dün de bugün de Kürt Sorunudur.

Osmanlı Devleti’nin 1800’lü yıllarda başlattığı merkezileşme çabaları 1071 yılından bu yana, neredeyse 600 yıldır fiilen sürdürülen Osmanlı-Kürdistan ilişkilerini/ittifakını bozmuş, Kürdistan’da yerel-özerk beylikler ortadan kaldırılmış ve ardı arkası kesilmeyen isyanlara neden olunmuştur.

1.Dünya Savaşı’nda yenilen ve emperyalist devletlerce işgal edilen Osmanlı coğrafyası dağıldığında, yeniden Türk-Kürt ittifakı gündemleşmiş; Lozan Antlaşması’na kadar her vesileyle Kürtlerin haklarının teslim edileceği vaad edilmiş, nihayet 1920 Anayasası’nın11.maddesinde de “özerkliğe “ kapı aralanmıştır.

Fakat Lozan antlaşması ile kendisini garantileyen Kemalist rejim, derhal politikasını değiştirmiş, Kürtlerin değil haklarını vermek, özerkliği benimsemek, tam tersine eşi görülmemiş bir red, inkâr ve imha politikasını gündemleştirmiştir.

Kürt, Kürdistan demek bile ağır suç haline getirilmiş, Kürt dili ve kültürü dâhil, Kürde dair her şey yasaklanmıştır.

1924 Anayasası ile Türklüğe dayalı “üniter” tekçi, aşırı merkeziyetçi bir toplumun inşasına girişilmiştir.

Kürtlerin hak ve özgürlükleri, kendi ülkelerinde kendilerini yönetme hakları gasp edilmiş, buna karşı gelişen her itiraz, direniş, isyan, başkaldırı, soykırıma varan bir ağırlıkta kanla bastırılmıştır.

Son yıllara kadar ağır asimilasyon politikalarına ek olarak, Kürdistan hep sıkıyönetimler, olağanüstü hal yasalarıyla yönetilmeye çalışılmış, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planları, Mecburi İskân Kanunları, köy boşaltmaları ile Kürtler kitleler halinde batı illerine sürülmüş, para- militer yapılanmalar, faili meçhul cinayetler eşliğinde bölge, sürekli bir savaş hali içinde tutulmuştur.

Kürt sorununun özü bu inkarcı ve baskıcı politikalardır.

Kürt sorunu bugüne geçmişten miras kalan ve adil bir çözüm bulunamadığı için sürüp gelen, giderek ağırlaşan, topluma büyük bedellere mal olan bir sorundur.

Kürt sorununda izlenen şiddet politikaları toplumda şovenizmi ve militarizmi güçlendirdi.

Demokrasinin gelişememesinin ve sıkça askeri darbelerle kesintiye uğramasının altında bu çözümsüzlük ve şiddet politikaları vardır.

Öte yandan, silaha ve şiddet politikalarının sürdürülmesine ayrılan devasa maddi kaynaklar, iç barışın olmaması, ekonominin de sağlıklı gelişimini frenledi.

Sürekli tırmandırılan Kürt düşmanlığı ve baskı politikaları toplumlararası öfkenin birikmesine yol açtı. Bu gün toplumsal barış ciddi bir biçimde tehdit altındadır.

Ortadoğu’da sorunlarını barışçıl yollarla, demokratik ve adil yöntemlerle çözemeyen toplumların içine sürüklendiği dramatik süreçler bizim için de geçerlidir.

Bu nedenle HAK-PAR Federal yapılanmayı önermektedir.

50 bin canın kaybına, bölgenin alt üst olmasına, milyonlarca insanımızın göçüne ve büyük maddi kayba yol açan, demokratikleşme ve gelişme yarışında geri kalmaya, komşu ülkelerle sürekli olarak gerilim içinde olmaya, dünya kamuoyu nezdinde de ciddi itibar kaybına neden olan son 30 yıllık bir çatışma döneminin sonlandırılması, makul, adil bir çözümün bulunması için de henüz dişe dokunur bir gelişme sağlanamamıştır.

Gelinen aşamada Devleti yönetenler de artık bu yanlış politikanın sorunu çözmeye yetmediğini görüyorlar. Baskı ve şiddet yöntemleriyle sonuç alınamayacağı anlayışı güçleniyor ve barışçı bir çözüme yönelik arayışlar toplumda büyük destek görüyor.

Son iki yılda “çözüm ve barış süreci” adıyla başlatılan süreç, geniş toplumsal kesimler tarafından desteklense de sonuca ulaştırılamadı.

2 yıllık çatışmasızlık ortamının yarattığı umut çabucak bozuldu. 7 Haziran seçimleri öncesi başlayan gerilim ve provokasyonlar, seçimlerden sonra tırmanan şiddet olaylarıyla nihayet süreci sekteye uğrattı ve yeniden çatışma ortamına sürüklenildi.

Bu gün “buzdolabına” kaldırılan “Çözüm Süreci” ile Kürt sorununun çözümü değil, PKK’ya silah bıraktırmak amaçlanıyor.

Biz HAK-PAR olarak öteden beri, silahların susmasını, şiddetin toplum hayıtından çıkarılmasını, Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözümünü istedik.

Bize göre bu mümkündür. Bu nedenle söz konusu süreci destekliyoruz.

PKK silah bırakmalı ve devlet de hem siyasetin yolunu açmalı, hem de Kürt sorununun çözümü yönünde güven verici adımlar atmalı.

Bize göre PKK’nin silah bırakması ve şiddetin sona ermesi kendi başına bile önemli bir adım olacaktır. Böylece sorunun barışçı çözümünün ve demokratikleşmenin önündeki önemli bir engel ortadan kalkacaktır. Bunun için devlet de üstüne düşeni yapmalı.

Bir afla dağdakilerin inmesine, hapisteki siyasal tutukluların çıkmasına, yurt dışındakilerin dönmesine ve tüm bunların siyasal ve toplumsal hayata katılabilmesine olanak sağlanmalı;

Şiddeti yöntem olarak dışlayan tüm partilerin kendi adları ve programlarıyla serbestçe çalışabilmesinin yolu açılmalı;

Yüzde 10 barajı kaldırılmalı;

Koruculuk sistemi kaldırılmalı, korucular silahsızlandırılmalı ve başta tarımcılık ve çevre koruması olmak üzere çeşitli sektörlerde korucular istihdam olanağı sağlanmalı;

Suriye sınırı boyundaki mayınlı alan temizlenip tarıma açılmalı ve topraksız köylülere dağıtılmalı. Son 30 yıllık savaş boyunca mayınlarla kirlenmiş diğer topraklar da temizlenmeli.


Öte yandan, salt PKK’nin silah bırakmasıyla ve siyasetin demokratikleşmesi yönündeki bazı adımlarla bu tarihi ve toplumsal sorun çözülmüş olmaz.

Sorunun çözümü, asıl olarak da Kürt halkının gasp edilen temel haklarının sağlanmasıyla mümkündür.

Dünyanın başka yerlerinde benzer boyuttaki ulusal ve etnik sorunlar nasıl çözülmüşse öyle yapılmalıdır.

Son yıllarda Kürt gerçeğinin kabulü yönünde bazı adımlar atıldı.

Yine Kürt sorununun serbestçe tartışılması, Kürtçe kitap ve dergilerin, Kürtçe müzik eserlerinin serbestleşmesi, TRT-Şeş’in (şimdi TRT-Kurdi) Kürtçe yayın yapması, bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması gibi olumlu gelişmeler oldu. Ancak bunlar sorunun çözümüne yetmiyor.

Köklü ve kalıcı çözüm için daha kapsamlı, cesur adımların atılması gerekiyor.

Çözüm elbette adil olmalıdır, bu da eşitlik temelinde yeni bir yapılanmayla mümkündür.

Bunun için Kürtleri yok sayan, ülkeyi tek renge boyamak isteyen anlayış ve bu anlayışa uygun tekçi sistem terk edilmeli, federal bir sistem benimsenmelidir.

Dil ve inanç bakımından birden fazla halkın, etnik grubun yaşadığı, yani toplumsal yapının çok renkli olduğu bütün uygar ülkelerde federal sistem geçerlidir.

Federasyon, barış içinde bir arada yaşamanın biçimidir.

Bu nedenle biz HAK-PAR olarak federasyonu savunuyoruz ve bu ülkede böylesine eşitlikçi adil bir çözümü savunan tek partiyiz. Türkiye yeni anayasa ile ademi merkeziyetçi, federal bir sistemi benimsemeli.

Kürtçe Türkçenin yanı sıra resmi dil olmalı; ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda okutulmalı ve kamu alanında serbestçe kullanılmalıdır.

Anadilde eğitim hakkı aynı zamanda Arap, Laz, Çerkez gibi, ülkemizde yer yer yoğun topluluklar halinde yaşayan diğer etnik grupların dil ve kültür özgürlüğü için de gereklidir.

Kürtlerin yok sayan anlayış sona erdikten sonra, son dönemde siyaset adamları Kürtlerle Türklerin kardeş olduğunu sık sık dile getirmektedirler. Ne var ki, bu kardeşlik edebiyatının sorunu çözmeye yetmeyeceği açıktır.

Gerçek kardeşlik, özgürlük, eşitlik ve karşılıklı saygı temelinde olmalıdır. Kardeşlik hukukunda eşitlik ve adalet vardır.

Bu nedenle Türk kardeşin neyi varsa Kürt kardeşin de; ne eksik ne fazla, aynısı olmalıdır. Biz HAK-PAR olarak işte böylesine bir kardeşliği savunuyoruz.

Kürt sorununun böylesine adil ve eşitlikçi bir temelde çözümünü isteyen, özgürlük ve barış isteyen yurttaşlardan oy istiyoruz.

ALEVİ SORUNU, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

Alevi sorunu da ülkemizin önemli sorunlarından biri. Bu ülkede yaklaşık 15-20 milyon dolayında bir nüfusa sahip oldukları tahmin edilen Aleviler, uzun dönem ayrımcılığa uğradılar, baskı gördüler ve kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.

Son dönemlerde yürütülen haklı ve meşru mücadele ile Alevi sorunu daha görünür oldu.

Aleviler artık daha çok dernek ve cem evleri kuruyor, ayinlerini görece daha rahat yapıyor olsalar da hâlâ Alevi sorunu gerçek anlamda çözüme kavuşturulmuş, haklı taleplerine cevap verilmiş değil. Örneğin Cem evlerinin statüsü tanınmadı, din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmadı.

Biz HAK-PAR olarak öncelikle devletin Aleviliği kendine göre tanımlama anlayışını terk etmesi gerektiğini düşünüyor ve Alevilerin tüm haklı ve meşru taleplerinin geciktirilmeden karşılanmasını istiyoruz.

Alevilerin yanı sıra, diğer inanç grupları, örneğin Hıristiyanlar, Museviler ve Êzdi Kürtler üzerinde de ayırımcılık ve baskı türlü biçimlerde sürmekte. Bunun giderilmesi gerçek bir laikliğin hayat bulmasıyla mümkündür.

Bu ülke hiçbir dönemde laik olmadı.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Sünni-Hanefi İslama göre biçimlenmiş bir devlet kurumu var oldukça ve aynı inanca uygun din dersi tüm yurttaşlar için zorunlu oldukça laiklikten söz edilemez.

Diyanet İşleri Başkanlığı bir vakfa, özel kuruma dönüşüp Sünni Müslümanlar için gerekli hizmeti sunmayı sürdürebilir.

Din dersi ise zorunlu olmaktan çıkarılmalı.

Her inancın mensupları dini hizmetlerini yerine getirmek için vakıflar ve benzeri kurumlar oluşturabilirler.

Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi için devlet din alanından elini çekmeli. Hiçbir inanca baskı yapılmamalı, hiçbir inanca imtiyaz tanınmamalı.

Biz HAK-PAR olarak böylesine gerçek bir laikliği, inanç özgürlüğünü
savunuyoruz.

Bu nedenle inanç özgürlüğünden yana ve baskıya karşı olan tüm yurttaşlardan oy istiyoruz.

DIŞ POLİTİKA KARŞILIKLI SAYGI

VE BARIŞÇIL BİR ZEMİNE OTURMALIDIR


Türkiye, bu gün hemen tüm komşularıyla; Irak, İran, Suriye, Rusya, Ermenistan, Yunanistan ile bunların dışında Arap ülkeleri,İsrail, AB ve ABD ile de sürekli sorunlu bir dış politika izlemektedir.

Neredeyse “kavga” içinde olmadığı ülke yok gibidir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Türkiye’nin dış politikasını etkileyen komşularıyla sürekli gerilim içinde tutan konuların başında Kürt sorunu gelmektedir.

Geçmişte Irak politikasını belirleyen Kürt karşıtlığının, anlamsız “kırmızı çizgilerin” bu gün aşılması, Güney Kürdistan hükümeti ile dostane ilişkiler geliştirilmesi hem Kürtleri sevindirmiş hem de Türkiye’ye ciddi ekonomik kazançlar sağlamıştır.

Türkiye Güneydeki Kürtlerle geliştirdiği olumlu ilişkileri, Suriye’de, İran’da yaşayan Kürtlerle de sürdürmelidir.

Komşu Irak’ta taşların yerine oturmaması, Sünni ve Şii Arap kesimi arasında süregelen şiddet olayları, ardından Suriye’deki iç savaş, bölgede radikal terör gruplarının, El Kaide’nin ve onun bir türevi olan IŞİD’in güç kazanıp hem bu ülkeler, hem de genel olarak bölge ve dünya ölçeğinde ciddi bir soruna dönüşmesine yol açtı.

IŞİD son dönemde saldırılarını yoğun biçimde Kürt bölgelerine yöneltti, Kürt halkı bakımından yeni trajedilere, göçe ve katliamlara yol açtı.

Bölge ülkeleri arasındaki rekabetten yararlanan, belli dış desteklerle büyüyen bu örgüt şu anda küçümsenmeyecek genişlikte bir alanı kontrol etmektedir. Akıl almaz barbarca yöntemlere başvuran IŞİD, sözde İslam adına hareket ediyor ve böylece en başta da İslam’ın prestijini sarsıyor, zararını en çok İslam dünyasına veriyor.

IŞİD’in etkisiz kılınması bugün bölge ülkeleri ve tüm dünya için hayati bir önem kazanmıştır. Bunun için sorumluca bir tutuma ve ciddi bir işbirliğine ihtiyaç vardır.

Irak ve Suriye’ye barışın ve istikrarın gelmesi, Filistin ve Kıbrıs sorunu gibi bölgedeki diğer önemli sorunların çözümü için Birleşmiş Milletler Örgütü üstüne düşeni yapmalı ve dünyamızdaki büyük ve etkili güçler sorumlu davranmalıdırlar.

Biz Hak ve Özgürlükler Partisi olarak; ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını tereddütsüz savunuyoruz.

Ulusal ve bölgesel sorunların çözümünde kuvvet kullanmama, silahlanma yarışının durdurulması, kaynakların eşitlikçi ve barışçı bir dünyanın kuruluşuna harcanması için etkin bir politika yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz.

Hak ve Özgürlükler Partisi, komşu ülkelerle barış içinde yaşamaktan ve var olan sorunların barış içinde, görüşmelerle yoluyla çözümünden yanadır.

SURİYE’DE İÇ SAVAŞ VE BATI
KÜRDİSTAN


Suriye’de 4 yıldır devam eden iç savaş bu ülkede yaşayan tüm halklar açısından tam bir drama dönüşmüş durumdadır.

Statükonun korunması ve toplumun talebi olan demokratik değişimin önünün kesilmesi, kirli, kanlı iktidarın korunması için direnen BAAS yönetimi ülkesini yıkıma sürükledi. Yakılan, yıkılan kentler, yüz binlerce ölü ve yaralı, milyonlarca mülteci üreten bu iç savaş nedeniyle Suriye kan içindedir.

Bölge devletleri ve emperyalist
güçler kendi “teröristleri” ile bu kanlı sürece dahil olmuş durumdadır.

Biz Hak-PAR olarak iç savaşın bir an önce son bulması için Birleşmiş Milletler’in harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Suriye’de serbest seçimler yoluyla merkezi yönetim kurulmalı,Sünni Arapların, Nusayrilerin, Kürtlerin ve Dürzi’lerin çoğunluk oluşturdukları bölgelerde özerk yönetimler oluşturulmalıdır.

Biz, demokratik ve federal bir Suriye den yanayız.

Batı Kürdistan’da yaşayan ve kendi toprakların savunan Kürt kardeşlerimizle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Farklı Kürt grupları arasındaki sorunların Duhok mutabakatı esasa alınarak çözüme kavuşturulma çabalarını destekleyeceğiz

AB ÜYELİĞİ VE AVRUPA
STANDARTLARINDA, ÇOĞULCU-
KATILIMCI BİR DEMOKRASİ


Biz HAK-PAR olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekliyoruz ve tam üyeliğin bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz. Bunun için Türkiye bir an önce gerekli reformları tamamlayarak AB üyeliğinin gereklerini yerine getirmelidir.

Türkiye, tam üyeliğin gecikmesiyle ilgili olarak AB ülkelerini suçlamasına rağmen, kendisi söz konusu reformları yapmakta hep gecikti, ağır davrandı, ayak sürüdü. Kopenhag Kriterleri’nin gereğini yerine getirmek ve AB üyeliğinin gerektirdiği diğer adımları atmak Türkiye’nin demokratikleşmesi, şeffaflaşması, ekonomik gelişmesi için de hayati önemdedir. Biz AB standartlarında çoğulcu, katılımcı bir demokrasiyi savunuyoruz.

Düşünce, örgütlenme ve basın özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Venedik Şartı’na uygun olarak şiddeti dışlayan tüm siyasi partiler, dernekler serbest olmalıdır.
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası, Ceza Yasası demokratikleştirilmeli; TMK kaldırılmalı. Seçim barajı tümden kaldırılmalı, her parti aldığı oy oranında
Parlamento’ya temsilci sokabilmeli ve aldığı oy oranında hazine yardımı alabilmeli. Ülke genelinde ya da yerel planda yurttaşların hayatını etkileyecek önemli konularda genel ya da yerel referandumu savunuyoruz.

Böylece yurttaşların kendilerini ilgilendiren konularda söz ve karar sahibi olmasını istiyoruz. Barış ortamı ve çağdaş standartlarda bir demokrasi, yönetimin açık ve şeffaf olması, iyi bir yönetimin de koşuludur.

YENİ, SİVİL, DEMOKRATİK BİR ANAYASA

Bugün parlamentoda bulunan partiler bir önceki seçimde de yeni sivil bir anayasa yapacakları sözü ile sizlerden oy istediler.

Ancak 12 Eylül darbe anayasası halen orta yerde duruyor.

Aradan geçen bunca yıla rağmen bir anayasa yapamayan partiler bir kez daha sizden oy isteyecekler. Onlar anti demokratik bu anayasadan memnunlar. Sadece işlerine geldiği kadar bir değişiklikle durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.

Bu anayasa bir an önce tümden değişmelidir.

HAK-PAR olarak yeni, sivil, demokratik bir anayasadan yanayız.

Öyle bir anayasa ki bugün ülkenin yüz yüze olduğu önemli sorunların, Kürt sorununun, Alevi sorununun çözümü için zemin oluştursun ve çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokratikleşmeyi sağlayabilsin.

Yeni anayasa özellikle şu üç esası içermelidir: Ülkenin çok renkli toplumsal yapısına uygun olarak herkesi kapsayan bir vatandaşlık tanımı, yerinden yönetime
elveren ademi merkeziyetçi bir siyasal ve idari yapılanma, anadilde eğitim.

Yeni anayasa bunun yanı sıra AB standartlarında temel hak ve özgürlükleri içermelidir.

KADIN HAKLARI VE KADINA ŞİDDETİN ÖNLENMESİ

Ülkemizde kadınların toplumsal ve siyasal yaşama katılımı henüz AB standartlarından oldukça geridedir. Birleşmiş Milletlerce kabul edilen ve Türkiye’nin de tarafı olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) uygun olarak ülkemizde kadınların toplumsal ve siyasal yaşama eşit katılımı önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız.

Ülkemizde kadına karşı şiddet ne yazık ki yoğun biçimde devam etmekte.

Her gün, ortalama olarak 3-4 kadın, yakınları, eşleri ve sözde sevdikleri tarafından katlediliyor.

Biz HAK-PAR olarak kadına karşı şiddeti önlemek ve onların toplumsal ve siyasal yaşama daha etkin biçimde katılımını sağlamak için yoğun çaba gösterilmesinden yanayız.

Kadınları şiddetten korumak için yeter sayıda koruma evi, güvenlik tedbiri ve kadının ayakları üstünde durmasına yarayacak diğer ekonomik ,sosyal ve hukuki tedbirleri alınmalıdır. Kadına karşı şiddeti besleyen günü dolmuş yargıları gidermek için çocukların ve yetişkinlerin eğitimi önemlidir. Ders programların içeriği buna uygun düzenlenmeli.

Eğitim sistemini, savaşları ve şiddeti kutsayan anlayışlardan, ırkçı-şoven söylemlerden arındıracağız.

Kendisinden başkasını, toplumdaki ve dünyadaki farklı renkleri düşman gibi gören anlayışla mücadele edeceğiz. Çocuk ve gençlerde insana sevgiyi, hoşgörüyü teşvik edeceğiz. Yıllardır süre gelen iç savaş da toplumda şiddet eğilimini besledi ve bu, kadına ve çocuğa karşı şiddet dahil, çeşitli biçimlerde dışa vuruyor.

Toplum öfkeli ve her an patlamaya hazır insanlarla dolu. HAK-PAR olarak sorunları barışçı yöntemlerle, adalet ve eşitlik temelinde çözerek, böylece iş barışı sağlayarak şiddeti toplum yaşamından çıkaracağız.

Biz buna talibiz.

İŞÇİ HAKLARI

Ülkemizde işçi hakları henüz AB standartlarından oldukça geride. İşçilerin yüzde olarak büyük oranı sendikasız. Özellikle taşeron şirketlerdeki işçilerin durumu daha da vahim.

Her gün ortalama 3-4 işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. İşçi haklarını koruyan mekanizmalar yetersiz veya iyi işlemiyor; yeter bir denetim yok. Bunu sağlamak emekten yana bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

HAK-PAR olarak işçi haklarının çağdaş, uygar ülkeler düzeyinde gerçekleşmesi için çalışacağız. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği için ciddi ve etkin tedbirler alacağız. Türkiye’de 2015 yılında, dört kişilik bir aile baz alınarak tespit edilen yoksulluk sınırı 3500 tl, açlık sınırı ise 1.427 tl iken Asgari ücretin 1200 tl olarak tespit edilmesi utanç vericidir.

Türkiye’de işçilerin nerdeyse yarısı asgari ücret almaktadır. Türkiye’nin ekonomik olarak da “çağ atladığını” söyleyen Hükümetler asgari ücretten dahi vergi almaktadırlar.
HAK-PAR asgari ücreti yoksulluk sınırının üstünde olması gerektiğini savunmaktadır. HAK-PAR emekten, emekçiden yanadır.

ÇOCUK HAKLARI

Türkiye pek çok uluslararası antlaşmalar gibi “çocuk hakları” antlaşmasına da imza atmıştır.

Ancak bu konuda da yükümlülüklerini yerine getirmekten çok uzaktır. Çocuklar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sürdürülen kirli savaşın en büyük mağdurudurlar.

Bu gün 20 milyondan fazla bir nüfusa sahip Kürtlerin çocukları en temel hak olan ana dillerinde eğitimden yoksundur.

Ana dillerini kullanamayan çocuklar çocuk hakları bildirgesi”nde sıralanan hangi haklarını sağlıklı kullanabildiklerinden bahsedilebilir?

HAK-PAR “Çocuk hakları sözleşmesi”nde yer alan tüm hakların hayata geçirilmesi için öncelikli çaba içinde olacaktır.

Çocuklarla ilgili düzenli ve güncel veri ve bilgi sağlanması için kapsamlı bilgi üretim sistemi kurulmasını sağlayacaktır

HAK-PAR, tüm ilgili konu ve süreçlere çocukların anlamlı katılımının sağlanması için fırsatların yaratılması için çalışacak, çocukların düşünce özgürlüğünün ve adalete erişiminin güvence altına alınması için çaba harcayacaktır.

ENGELLİLER ALEYHİNE VAR OLAN KOŞULLAR DÜZELTİLECEKTİR

Türkiye’de engelli vatandaşların sorunlarına yönelik yeterli duyarlılık yok.

Bu alanda da dünya standartların oldukça gerisindeyiz. Engellilerin nerdeyse yüzde 90’ı eğitim olanaklarından yoksundur.

Çoğunlukla yoksullukla cebelleşen, istihdam edilmeyen engelliler, kentlerde , iş yerlerinde, okullarda ve toplumsal yaşamın diğer alanlarında sayısız fiziki engelle de mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar.

HAK-PAR engelliler aleyhine var olan fiziksel koşulların, engellilerin yaşamını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, toplumun bu konudaki bilincinin yükseltilmesi için özel çaba içinde olacaktır.

Öncelikle engelli vatandaşlara yönelik mesleki eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine önem verilecek, hangi işlerde çalışabilecekleri bilimsel yaklaşımlarla tespit edilecek ve çalışma hayatında yer almaları sağlanacaktır.

HAK-PAR engellilerin aile yaşamına tam olarak katılmalarını destekleyecek, Engellilerin kendi kendilerine yeterli olabilmesi hedefiyle, tüm engelliler koruyucu, bakıcı aile ile birlikte sosyal güvenlik kapsamına alınacaktır.

DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASI

Modern, çağdaş kent ve bölgeler, yaşanılır bir kırsal alan için doğayı gözümüz gibi korumak, doğanın tahribini önlemek gerekir. Biz HAK-PAR olarak bunun öneminin bilincindeyiz.

Yeşil alanları korumak, çoğaltmak; yani ülkenin orman ve bitki örtüsünü, hayvan türlerini korumak ve zenginleştirmek, yapılması gereken işlerin başında geliyor.

Kentleşme ve sanayileşme titiz bir doğayı
koruma anlayışıyla paralel yürümeli. Havayı, toprağı, akarsuları, göl ve denizleri kirleten, su alanlarını kurutan, plansızca ve bilinçsizce bir sanayileşme ve kentleşme insanı mutlu etmez, Dünyamızı yoksullaştırır, hayatı yaşanılmaz hale getirir.

Kimyasal zehirlerle, ilaç ve hormon takviyeleri ile, genetiği değiştirilerek yaratılan gıdalar ve ürünlerle sağlıklı bir yaşam sürdürülemez.

Fosil yakıtların yakılması ile elde edilen enerjinin doğaya, insan sağlığına ağır bir maliyeti olduğu görülerek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli, çevre sorunlarının çözümünde alanlarında uzman sivil toplum örgütleri ile işbirliği esas alınmalıdır.

Doğayı korumak geleceğimizi korumaktır. Doğayı korumak çocuklarımıza iyi bir dünya bırakmaktır.

Bu nedenle anaokulundan başlayarak eğitim sisteminde doğayı korumanın önemini işleyen programlara yer vermeliyiz. Gençlerimiz bu anlayışla şekillenmeli

EKONOMİK GELİŞME, İŞSİZLİĞİ VE YOKSULLUĞU GİDERME

Ekonomik gelişme, istikrara ve kaynakların iyi kullanılmasına bağlıdır. Yukarda dile getirdiğimiz sorunların, özellikle de Kürt sorununun çözümü, çağdaş bir laikleşme ve demokratikleşme, ülkeye barış ve istikrar getirecek, önemli kaynakların tasarrufuna yol açacaktır.
Bu ülke, iç ve dış barışını sağlayamadığı için, yıllardır kaynaklarının önemli bir bölümünü silahlanma gibi ölü bir alana yatırmaktadır. Diğer bir deyişle yüz milyarlar savaş uçaklarına, savaş gemilerine, tanklara, toplara, kurşuna, bombaya gitmektedir. Salt 1980’li yıllardan
beri Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş nedeniyle, yitirilen ve parayla ölçülemeyecek 50 bini aşkın can bir yana, resmi rakamlara göre bir trilyonu aşkın savaş harcaması yapılmıştır. Ülkenin yanıp yıkılması, özellikle Kürdistan ekonomisinin çökmesi bir yana. Bölge ekonomisi canlı hayvan ve yün, deri, süt, yağ, peynir gibi hayvan ürünleri bakımından hem Türkiye’yi, hem tüm Ortadoğu’yu beslerken, yıllardır yaşanan savaş ve yıkım nedeniyle Kürdistan’da hayvancılık çökmüş, Türkiye hayvan ürünleri bakımından dışarıya muhtaç hale gelmiş, gıda maddeleri fiyatları bakımından akıl almaz derecede pahalı bir ülke olmuş, bu ise yoksulluğu katlamıştır.

Yunanistan, Kıbrıs ve diğer komşularla barış içinde bir arada yaşama, sorunları diyalog yöntemleriyle çözme yerine, izlenen yanlış politikalar da silahlanmanın diğer bir nedenidir. Oysa hem iç, hem dış barış mümkündür ve bu izlenecek doğru politikalara bağlıdır.

Biz HAK-PAR olarak iç ve dış sorunların barışçı ve adil çözümünü temel alan bir partiyiz. Böylece hem iç barışı sağlamak, hem de bölge barışına katkıda bulunarak, komşularımızla barış içinde yaşamak mümkündür. Böyle bir durumda ülkenin büyük kaynakları silahlanma gibi ölü ve savaş gibi yıkıcı alanlara harcanmayacak, ekonomik ve sosyal gelişmenin hizmetine koşulacaktır. Böylece silaha ve savaşa giden yüz milyarları üretime yönelteceğiz, yeni ve geniş istihdam alanları yaratacağız, işsizliği önleyeceğiz, yoksulluğa son vereceğiz.

Ülkenin kaynaklarını tanka topa, bombaya kurşuna değil, işe, ekmeğe, kitaba harcayacağız. Barış, özellikle Kürdistan bakımından tarım ve hayvancılığın canlanmasına yol açacak ve bu alanda bugünkü dar boğazı aşacağız.

Barış ve demokrasi Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi de sağlayacak ve bu ülkemizin ekonomik gelişmesi, işsizliğin ve yoksulluğun önlenmesi için yeni geniş olanaklar sağlayacaktır.

Türkiye"de bölgeler arası gelir dengesizliği had safhada. Özellikle Kürdistan"ın birçok şehrinde kişibaşına milli gelir bin doların altındadır.

Hak-Par, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için bu bölgelere ilişkin özel bir yatırım ve kalkınma programı uygulayacaktır. Halk yığınları ile varlıklılar arasındaki gelir dengesizliğini azaltmak için vergi ve ücret politikası gözden geçirilecektir. Dolaylı vergilerle çalışan yığınların üzerine yüklenen vergi sistemi yeniden değerlendirilerek çok kazanandan çok vergi alınacak. Buradan sağlanan gelirler sosyal transfer politikaları ile yoksul halk yığınlarına aktarılacaktır.

Kürdistan"da yaşanan kirli savaş, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine neden oldu. Kirli savaşın ve devlet terörünün mağduru olan halkımızın tekrar topraklarına dönmesi, maddi ve manevi kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosyal politika uygulanacaktır.

GÖÇ VE GERİYE DÖNÜŞÜN ÖZENDİRİLMESİ

Bu gün Kürdistan’dan savaş, yoksulluk ve
işsizlik nedeni ile göç ederek metropollere sığınmış olan milyonlarca Kürt, adeta mülteci konumuna düşmüştür.

Metropollere sığınmış olan halk en ağır işlerde ve en geri hizmetlerde çalışmak zorunda kalmıştır.

Ağır çalışma ve barınma sorunları ile boğuşmaktadır. Gençler büyük kentlerde hızla savrulmuş ve bataklıklara sürüklenmiştir.

Bu düşürülmüşlük bir kader değildir.

Bu nedenle göç eden Kürtler derhal memleketlerine dönebilsin diye gerekli tüm koşullar hazırlanmalıdır.

Kürdistan"da yaşanan kirli savaş, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine neden oldu. Kirli savaşın ve devlet terörünün mağduru olan halkımızın tekrar topraklarına dönmesi, maddi ve manevi kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosyal politika uygulanacaktır.

Savaş sırasında yakılan, yıkılan ve boşaltılan köyler yeniden onarılmalı, yaşanılır kılınmalıdır.

Mağdurlara devlet tazminat ödemelidir.

Savaş, işsizlik ve yoksulluk nedeni ile metropollere göç etmiş insanların geriye dönüşü özendirilmeli ve yaşam standartları yükseltilmelidir.

BÜROKRASİ DEVLETİ YERİNE HALK DEVLETİ

Türkiye’nin büyük kentleri, özellikle de Başkenti Ankara’ya bakınca, bu ülkede bürokrasinin ne derece yaygın ve ağır biçimde toplumun üstüne çöktüğü görülür.

Her yanda dev hükümet binaları, bakanlıklar, genel müdürlükler, askeri garnizonlar, devasa komutanlık binaları, envai çeşit resmi kurum…

Türkiye bir sivil asker bürokrasi devletidir.

Dünyanın hiçbir ülkesi, hiçbir başkent böyle değildir. Bu devasa bürokrasi çarkı ülkenin kaynaklarını tüketen, üretici olmayan, aynı zamanda hantal ve hayatı zorlaştıran bir işleyişe sahiptir.

Bir devletin büyüklüğü binalarının ihtişamıyla değil, halkına verdiği hizmet ve sağlayabildiği özgürlük ve mutlulukla ölçülür.

Bürokrasiyi küçültmek, devleti halka hizmet için daha verimli hale getirmek gerekir.

Gereksiz yere büyük devlet binaları yerine sosyal ve kültürel kurumlar, spor alanları, parklar; yeni hastaneler, okullar açmak gerekir.

Devasa büyük binalar yerine kentlerin metro, yol, geçit gibi altyapı tesislerini sağlam biçimde kurmak, toplu ulaşıma ağırlık vermek, böylece, özellikle büyük ve orta büyüklükteki kentlerde bir işkenceye dönüşen trafik sorununu çözmek gerekir.

HAK-PAR YENİ BİR SİYASET TARZINI SAVUNUYOR

Sevgili yurttaşlar,

Biz HAK-PAR olarak yeni bir siyaset tarzını savunuyoruz:

Dürüst, açık, prensipli ve kararlı bir siyaset tarzı.

Bu ülkede siyasette prensiplere değil, önyargılara; akla değil, öfkeye dayanan bir kamplaşma ve kavga geçerlidir.

Bu anlayış uygarca tartışmanın yerine kavgayı koyuyor. Ama bununla gerçeği görmek, ortak noktalarda buluşmak ve sorun çözmek mümkün değildir.

Biz önyargılara ve öfkeye değil, prensiplere ve akla uygun bir siyaset izliyoruz.

Biz sorunların kavga ve şiddetle değil, barışçı yöntemlerle çözümünden yanayız.

Şiddet yöntemleriyle sonuç alınamayacağını bugüne kadarki deneyimler bize gösterdi.

Sorunlarımızı barışçı yöntemlerle, tartışarak, halka anlatarak ve halkın desteğini alarak çözebiliriz.

Biz yeni bir siyaset tarzı izliyor ve halka güveniyoruz. Özgür, barışçı, yaşanılır bir dünyayı birlikte kurabiliriz.

Tüm bu nedenlerle sizden oy ve destek istiyoruz.

* * *

Değerli Yurttaşlar,

Özgürlük, demokrasi, barış ve değişim isteyen herkes, Hak ve Özgürlükler Partisi talepleriyle, siyaset tarzıyla, yöntemleriyle farklı bir partidir.

HAK-PAR özgürlüğün ve barışın partisidir.

HAK-PAR demokrasi ve değişimin partisidir.

Kürt sorununun barışçı ve eşitlikçi bir çözümü için;
HAK-PAR!

Anadilde parasız ve genel eğitim için;
HAK-PAR!

Alevi sorununun çözümü ve gerçek bir laiklik için;
HAK-PAR!

Çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokrasi için;
HAK-PAR!

Kadın ve işçi hakları için, geniş sosyal haklar için;
HAK-PAR!

Çocuklarımızın ve gençlerimizin özgür geleceği için; HAK-PAR!

Federal Cumhuriyet için;
HAK-PAR

Kaynakları gelişmeye yöneltmek için;
HAK-PAR!

Yeni bir siyaset tarzı, iyi bir yönetim için;
HAK-PAR!

Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için;
HAK-PAR!

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ
Print