2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
 
HAK-PAR : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “üç maymun” politikasını protesto ediyoruz
2018-01-25 22:53


BASINA VE KAMUOYUNA

Türkiye’nin Suriye’de Afrin bölgesine yönelik askeri müdahalesi ikinci haftasına girerken Fransa’nın girişimiyle Suriye sorunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine taşındı.

Ancak, aynı zamanda, 1. Dünya savaşından bu yana, bölgede oluşan Kürt karşıtı statükonun yaratıcılarının bu toplantısı da sadece” itidal” çağrısı ile sonuçlandı.

HAK-PAR olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bunca kan ve gözyaşına, insani dram ve hukuksuzluğa rağmen izlediği üç maymun politikasını protesto ediyoruz. BM vesayet altındadır ve emperyal güçlerin çıkarlarını gözetmekten ileri gidememektedir.

ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İran ve Türkiye başta olmak üzere neredeyse tüm dünyanın askeri güçlerinin “terörle mücadele”, veya “insani yardım” söylemleriyle müdahil olduğu, pek çok silahlı örgütün, vahşi terör yapılanmasının “özgürlük” veya “kurtuluş” sloganlarıyla faaliyet gösterdiği Suriye’de, yıkım, kan ve göz yaşı devam ediyor.

Kendi elleri ile oluşturup, silahlandırdıkları silahlı gruplar ve vahşi terör yapılanmaları ile “mücadele” gerekçesiyle Suriye’deki varlıklarını sürdürmeye çalışan ve kanlı, kirli operasyonlarını meşrulaştırmak için her türlü yalan ve entrikayı hayata geçiren, sözüm ona bu ”kahraman”, “barışsever kurtarıcılar”(!) utanmadan kendilerini demokrasi havarisi olarak gösterme sahtekarlığını sürdürseler de,bu inandırıcı değildir. Sağır sultan bile amaçlarının bölgenin zenginliklerinin yeniden paylaşılması olduğunu bilir.

Büyük emperyalist güçlerin, bölgedeki petrol, doğal gaz kaynaklarını ve nakil güzergahlarını kontrol etmek amacıyla gerçekleştirdikleri bu insanlık ayıbı, bu yıkım devam ederken Türkiye, politikalarının temelini oluşturan Kürt karşıtlığı ile hareket etmeyi sürdürüyor.

Afrin harekatının temel nedeni, Suriye’de Kürtlerin kendi toprakları üzerinde özerk veya federal bir statü sahibi olma ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Türkiye’nin daha önce gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı harekatı da, Güney Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu sırasında izlediği politikalar da, bu tespiti doğrulamaktadır.

Türkiye kendi içindeki Kürt sorununa adil demokratik bir çözüm üretmek yerine geleneksel yok sayma ve bastırma siyasetini güderken, Irak’ta, İran ve Suriye’de de, Kürtlerin kendi toprakları üzerinde kendilerini yönetme çabalarını, kazanımlarını kendisi için “beka” sorunu olarak görmektedir.

Bu politika hem adil değil hem de Türkiye’nin yararına değildir.Bu yanlış politikalarda ısrar etmek, ekonomik ve siyasal bakımdan ciddi kayıplara neden olabilir
Zira Türkiye’nin “bekası” için yapılması gereken; içeride ve sınırları dışında askeri ve militarist politikalara sarılarak; kaynakları savaş mekanizmalarına akıtmak suretiyle kan ve gözyaşı üretmek olmamalıdır. Türkiye tüm komşularıyla düşmanlaşmaktan vaz geçmeli, batıya sırtını dönmemeli, Suriye bataklığına sürüklenmekten geri durmalıdır. Türkiye kendi bölgesine huzur ve güvenin gelmesi için, içte ve dışta demokratik ve özgürlükçü bir siyaset gütmeli, bölgede Kürt meselesinin adil bir şekilde ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için çaba göstermelidir. Türkiye kendi içindeki Kürtlerin de kolektif haklarını tanıyarak güvence altına almalıdır.

Türkiye’yi yönetenler Dünyanın değiştiğini, bölgede 1. Dünya savaşı sonrası oluşan Kürt karşıtı statükonun çöktüğünü görmelidir. Bu nedenle eski siyaset tarzlarının yeni dünyada yarar getirmeyeceğini görmeli, siyasal anlayışını sorun olmaktan çıkarıp sorun çözecek bir şekle dönüştürmelidir.

Yeniden şekillenme sancıları içinde olan Ortadoğu’da Kürtlerle dost olmayanların huzur ve barışa kavuşması ve de , kalkınması mümkün olmayacaktır.

Kürt sorunu hem İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin hem de tüm Ortadoğu’nun temel sorunudur ve bu sorun çözülmeden bölgenin barışa kavuşması mümkün olmayacaktır. Kürt sorunu mutlaka adil bir çözüme kavuşturulmalıdır.

Savaş ve şiddet politikaları sorunları ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Doğru olan diyaloga dayalı barışçıl yollarla kalıcı, adil çözümler üretmektir.

Öte yandan PYD, batı Kürdistan’da hiçbir Kürt grubuna yaşam ve mücadele hakkı tanımamakta, kendileri dışındaki Kürt gruplarına terör uygulayarak, faaliyetlerini engellemekte, kendi topraklarını savunmaya hazır Roj peşmergelerinin dahi alana intikaline izin vermemektedir.

PYD öncelikle namlularını kendi dışındaki yurtsever Kürt gruplarına çevirmekten vazgeçmelidir.

PYD, DUHOK ve ERBİL Mütabakatları çerçevesinde Kürtlerin meşru hakları için mücadeleyi esas almalı, Kürtlerin ulusal birliğini oluşturmak üzere engelleyici tutumunu terk etmeldir. Dün ESAD rejiminin ihtiyaçlarına göre hareket eden, bu gün ise ABD’nin stratejilerini hayata geçiren, onun adına RAKKA başta olmak üzere Arap kentlerinde savaşan “yerel güç” olarak izlediği yanlış politikaların Kürtlerin yararına olmadığını görmelidir.

25 Ocak 2018
HAK-PAR BASIN BÜROSU


Print