2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
 
Irak, İran’ın abasının altından çıkıyor
2019-06-24 11:40
ABD yaptırımlarının sıkılaştırılması ve şüpheli saldırılarının çoğalması ile Iraklıların, ülkelerinin ABD-İran arasında olası bir askeri çatışma alanına dönüşmesine yönelik korkuları da artıyor.

Bu saldırılar her ne kadar Körfez bölgesinde petrol ihracatını engelleyeceğine yönelik İran"ın sürekli dile getirdiği tehdit ve politikasının açıkça ifade bulmuş hali olsa da Tahran sorumluluğunu inkar ediyor.
ABD, İran’ın petrolünün bir bölümünü Irak aracılığıyla ihraç etmesi ihtimaline rağmen ardı ardına 3’üncü kez Irak’ı İran petrolüne uygulanan yaptırımlardan muaf tuttu. Buna rağmen Irak polisinin çarşamba günü büyük petrol şirketlerinin operasyon merkezlerinin bulunduğu bölgenin yakınlarına roket düştüğünü açıklaması hiç de şaşırtıcı değildi. Bu şirketler arasında merkezi Basra’da bulunan ABD’li dev petrol şirketi ExxonMobil de vardı. Bölgede Hollandalı Shell ve İtalyan ENI şirketleri personeline ait operasyon merkezleri de bulunmasına rağmen ABD’li şirket, yabancı personelini Basra’dan tahliye etmeye hazılandığını duyurdu.

Bilindiği gibi ExxonMobil, geçen ayın 18’inde Kurna petrol sahalarında faaliyet gösteren personelini Dubai’ye tahliye etmişti. Nitekim Irak güvenlik güçlerinin elindeki bilgilere dayanarak yabancı şirketleri, personellerinin İran’a bağlı milis güçler tarafından hedef alınabileceğine yönelik uyardığı ortaya çıktı. İran’ın bölgedeki ABD çıkarlarını hedef alma planları olduğuna yönelik istihbari bilgilerin ardından ABD Büyükelçiliği de acil durum personeli dışındaki tüm görevlilerini Bağdat’tan tahliye etti.

Çarşamba günü düzenlenen saldırılarda sadece petrol şirketlerine ait merkezler hedef alınmadı. Irak ordusu ayrıca ülkenin kuzeyindeki Musul ilinde bulunan bir ABD askeri üssünün yakınlarına da bir roket düştüğünü açıkladı. Bu, iki gün içerisinde yaşanan benzer saldırların ikincisiydi. Bu saldırılar, Washington’ın Tahran’ı sorumlu tuttuğu ve doğrudan ya da bölgede kendisine bağlı milis güçleri aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleştirdiğini düşündüğü petrol tankerlerini hedef alan saldırılar dizisi ile paralel yaşandı.

Denizde patlak verecek herhangi bir savaşa yönelik korkuların artması ile ülkelerinin bir kara savaşının sahasına dönüşmesini engellemeye çalışmak Iraklı yetkililerin hakkı, hatta görevidir. Büyük bir saygınlığa sahip ve en yüksek dini otorite olarak görülen Ayetullah Ali Sistani tarafından cuma günü yapılan açıklama belki de bu yüzden gerçekleri yetkililerin yüzüne vuran güçlü bir haykırış gibiydi. Sistani, ülkedeki endişe verici durumu keskin bir dille eleştirerek çatışmalara ve tartışmalara boğulmuş hükümetin düzelmesi ve politik durumun iyileştirilmesi çağrısında bulundu. Devlet içerisinde yayılmış yolsuzluğun ve koltuk kavgalarının DAEŞ’in dönüşü için uygun bir ortam hazırladığı konusunda uyardı. Bakanlıklar için yapılan şiddetli kavgaları ve siyasi partilerin açgözlülüğünü eleştirdi.

Bilindiği gibi Adil Abdulmehdi’nin kurduğu hükümette savunma, içişleri, adalet ve eğitim olmak üzere 4 bakanlığa halen atama yapılamadı. Bu bağlamda özellikle içişleri bakanlığı ile ilgili anlaşmazlığın, büyük bloklardan biri ve İran’ın Irak’ın içişlerine karışmasına karşı olan Sairun Bloğu’nun lideri Mukteda El-Sadr ile İran’ın adamı Haşdi Şabi’den Hadi El-Amiri arasında yaşanmakta olduğu biliniyor. Bu anlaşmazlıklar, hükümetin tamamlanmasını engellediği için iki gün önce El-Sadr’dan da Sistani’kine benzer bir kızgın uyarı geldi. El-Sadr hükümetin 10 gün içerisinde kurulamaması halinde sokaklardaki halk gösterilerine ve hareketlerine döneceği tehdidinde bulundu.

Sistani’nin açıklamasının hemen ardından salı günü, Cumhurbaşkanı Berham Salih’in başkanlığında ve Başbakan Adil Abdulmehdi’nin de katılımı ile bir devlet zirvesi düzenlendi. Bu zirvenin ardından bir cumhurbaşkanlığı açıklaması ile bir siyasi bildirge yayınlandı. Bilhassa Tahran’daki yetkililerin Bağdat’ın artık onların kontrolü altında olduğuna ve kendisini “İmparatorluklarının başkenti” olarak gördüklerine yönelik açıklamaları göz önüne alındığında her iki belgenin özünde, Irak’ın artık ülkedeki her şeyi kontrol etmeye başlayan İran’ın abasının altından çıkmayı amaçlayan açık ve net çabasını temsil ettiğini söyleyebiliriz.

Irak’ta düzenlenen devlet zirvesinin ardından yayınlanan bildirgede topraklarında herhangi bir ülkeye ait askeri bir üs kurulmasını reddetme konusunda Irak’ın kararına bağlı kalacağını vurguladığı ve bunun ABD’nin Irak topraklarındaki varlığına karşı olan İran’ı memnun edeceği doğrudur. Ancak bildirgede aynı zamanda başını Washington’ın çektiği Uluslararası Koalisyon ile güvenlik, ekonomi, yeniden imar ve göçmenlerin desteklenmesi alanlarındaki iş birliğinin sürdürülmesinden duyulan memnuniyet ve Irak’ın bu dış yardımları memnuniyetle karşıladığı da yer aldı.

Bu elbette Tahran’ı rahatsız edecektir. Ancak İran rejimini daha çok kızdıracak ve endişesini artıracak şey bildirgenin silahın sadece devletin elinde bulunması ve güvenlik organlarının birbirleri ile –çakışması- değil entegrasyonunun güçlendirilmesi çağrısında bulunan Sistani’nin tutumunu olduğu gibi benimsemesidir. Çünkü bu açıkça İran’ın Irak’ta yedek bir ordu gibi kullandığı Haşdi Şabi’nin hareket alanını kısıtlama ve davranışlarını sınırlama çağrısıdır.

Irak hükümeti, geçtiğimiz Çarşamba günü onay vermediği herhangi bir yabancı ve ya milis güçlerinin hareketine izin vermeyeceğini, ordu güçleri dışında, Iraklı olsun, olmasın tüm silahlı kuvvetleri veya Başkomutanın emri ve denetimi dışındaki tüm oluşumların yasakladığını açıkladığında bu konuda ciddi olduğunu gösterdi. Irak kuvvetleri çerçevesi dışında herhangi bir gücü önlemenin yanı sıra, silahlı kuvvetlerin bilgisi dahilinde ve dışında operasyonlar yürütmenin, cephane veya silah endüstrisine sahip olmanın önlenmesi konusundaki açıklama da hükümetin kararlılığının altını çizdi. Bunun, Tahran’dan emir alan Haşdi Şabi güçlerine son vermeyi amaçladığı da açıktır.

Irak Zirvesi’nin sona ermesinin ardından yayınlanan siyasi belge, Irak’ın iç meselelerine karışmakta ileriye giden İran’a açıkça “Yeter” demektedir. Irak’ın eksenler politikasını reddettiğini vurgulamaktadır. Irak’ın topraklarının anlaşmazlıkların çözüldüğü veya hesapların kapatılacağı bir saha ya da diğer ülkelere düzenlenecek saldırıların üssüne dönüşmesinden kaçındığının altını çizmektedir. Bölge devletleri ile ortak güvenlik çıkarlarına, Müslüman komşuları ve Arap ülkeleri ile ekonomik bütünleşmeye, ülkelerin egemenliğine saygı ve iç işlerine karışmama ilkelerine dayalı bölgesel bir sistem kurmak için bölgedeki ortakları ile iş birliği yapmak şüphesiz Irak’ın da çıkarına olacaktır.

Irak’ın özellikle Musul’un düşmesi ve DAEŞ’in ortaya çıkmasının ardından gerçekleştirdiği askeri müdahale ile derin bir boyut kazanan İran vesayetini sona erdirmeye çalıştığı çok açıktır. Irak zirvesi, komşu Arap ve İslam ülkeleri ile ilişkileri güçlendirmeye yönelik bir çağrı, Irak’ı bir geçiş köprüsü ve diğer komşu Arap ülkelerinin iç işlerine karışmak ve müdahale etmek için bir üs gibi kullanan İran’a gösterilen bir nevi kırmızı kart gibidir.
Bütün bunlar yeni değildir. Sistani daha önce de 13 Mayıs’ta Hasan Ruhani ve Muhammed Cevad Zarif ile görüşmüş ve kendilerine tek kelimeyle Irak’ın egemenliğine saygı duyulması gerektiğini belirtmişti. Doğrudan Tahran tarafından yönlendirilen Haşdi Şabi’ye açık bir şekilde gönderme yaparak silahın sadece devletin elinde olması gerektiğini vurgulamıştı. Daha önce eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile General Kasım Süleymani ile görüşmeyi redden Sistani’nin ofisinden yapılan açıklamada Irak’ın komşuları ile ilişkilerini güçlendirmesine yönelik atılacak adımın temelinin ülkelerin egemenliğine saygı ve iç meselelerine karışılmaması temelinde olacağı ifadesine yer verildi.

Sistani’nin doğrudan Ruhani’ye söylediği bu sözlerin aslında Irak’ın iç işlerine müdahale etmeyi bırakın ve bunu durdurun anlamına geldiği gizli değildir. Nitekim salı günü Irak"ta düzenlenen zirvede de bunu bir kez daha vurgulamıştır.
Print