2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Arif Sevinç
 
Milliyetçiler ve İbrahim Güçlü’nün katılmadığım tespitleri
2021-09-12 21:14
Arif Sevinç
Sayın İbrahim Güçlü, www.basnews.com sitesinde ve Facebook sayfasında “Devlet, Rejim (Demokrasi ve Sosyalizm) bağlamında arabayı atların önüne koşmak ( I )” adlı bir yazı kaleme aldı.

Öncelikle Kuzey Kürdistan’da Kürt siyasetinin son 40 yılına damga vuran kadrolardan olan, çalışkan, üretken ve sözünü sakınmayan, cesur kişiliğiyle tanıdığım, Sayın Güçlü’nün seviyeli yazısını okumaktan zevk aldığımı ifade etmek isterim.

70li yıllarda ortaya çıkan ve bu güne taşınan Kürt hareketi’ nin geçmişine, elbette ki “kendi açısından” ışık tutan bu yazı üzerinde seviyeli bir tartışma yürütmek, şayet ortam sosyal medya “şövalyelerince” zehirlenmez ise yaralı olacağını düşünüyorum.

Demek ki bir birine hakaret etmeden, söylenenleri çarpıtarak, sapla samanı bir birine karıştırmadan da konuşabilir, tartışabilir geçmişimizi gözden geçirebilirmişiz.

Ben, Sayın Güçlü ‘nün bu yazısında kimi tespitlere itiraz ediyorum.

Kimi belirlemelerinin yerinde olmadığını, gerçeği yansıtmadığını, belgelere dayanmayan, pratik hayatta karşılığı olmayan, zihinlerde yaratılan algıları ifade ettiğini düşünüyorum. Oysa bu konular hakkında başvurulacak hem çokça doküman var hem de Özgürlük Yolu /PSK nin, Burkay ve arkadaşlarının kırk yıllık pratiği var.

Kısaca ele alalım;

Sayın Güçlü yazısında şu belirlemeleri yapıyor.”

“Bilindiği gibi, Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürt milletçiliği adına yazılı ve sözlü tezler ileri sürüldü. Ayırt edici milliyetçi tezler, Kürtlerin bir millet olarak değişik niteliklerde kendi bağımsız örgütlerine sahip olması, Kürdistan Devletinin kuruluşunun ana hedef ve öncel olması, Kürdistan Devletinin sosyalizmden ve demokrasiden önce gelmesi, sömürgeciliğe karşı silahlı mücadele, Kürdistan’ın her parçasında milli cephe, Kürdistan’ın dört parçası için milli cephe tezleriydi.

Sayın Kemal Burkay’ın başını çektiği Özgürlük Yolu, bu tezlere karşıydı. Milli, milliyetçi kavramları onlar için ağza alınmayan kelimelerdi. Bu kavramlar onlar için tehlikeli ve zararlı kavramlardı. Bağımsız örgütlenmede, ayrı örgütlenilmiş olunmasına rağmen, ikircikli olmak, sosyalizm ve demokrasiyi Kürdistan Devletinden öncel ve stratejik hedef hale getirmek, egemen ulusların vicdan sahibi aydınlarının Kürtler isterse Devlet, isterlerse otonomi, isterlerse federalizm olabilir tezine, sahip olunması söz konusuydu.”


Şimdi tek tek bu iddialara bir göz atalım;

Önce Kürt milliyetçiliği adına o dönemin (60lı yılların ortalarından başlayarak) önemli siyasi aktörlerin “Kürdistan Devletinin kuruluşunu” ana hedef olarak koydukları iddiasının temelsiz olduğunu birkaç belge ile ilginize sunayım; malum Kürt milliyetçisi olarak tanımlanan hat, daha çok KDP leri ifade etmektedir.

Zira o dönem Rızgari, KAWA, PKK, KİP/DDKD, hatta KUK’un bir kesimi, KKP ile TKSP ve bu grup/partilerden ayrılarak ,veya bireşerek siyaset sahnesine çıkanların tümü kendilerini MİLLİYETÇİ değil SOSYALİST hatta KOMİNİST olarak tanımlıyordu. Ala Rızgari, PPKK Pêşeng, Tekoşin, Yekitiya Sosyalist, Yekbun, TSK, PYSK vd.. Bu kesimlerin “Gerçek Marksit Leninist biziz” diyerek PSK nin Sosyalistliğini beğenmeyen yazıları ile dolu dergileri arşivlerimizde duruyor.

Gelelim KDP lere

İran ve Irak KDP lerinin temel talebinin "bağımsız devlet değil “otonomi” olduğunu hatırlatıp

Kuzeyde ki durumu mercek altına alalım.

Bu konuyu uzun alıntılarla Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin 5 Kurucusundan biri olan ve Partisini TC mahkemelerinde yüreklice savunan değerli Şakir Epözdemir abimizden okuyalım;

Şakir Epözdemir’in Antalya savunması kitabından TKDP programını şu sözlerle özetliyor;

“TKDP Nizamnamesinin başlangıç kısmında temel amaçlarını tekrarlayalım “… Parti her şeyden önce demokratik, insani ve cumhuriyetçi yolda yürüyecek, Parti Milli Misak sınırlarına ve esaslarına sadıktır, çünkü Parti birlik ve kardeşlik inancında olup Kürt ve Türkler arasında fark gözetmez.”

Şakir Epözdemir Savunmasına devam etmektedir; ”TKDP Programı böylece 46 yıldan beri ağır ithamlar altında ezilen, bölücülük ve vatan hainliğiyle itham edilen ve yapılan tüm tahriklere ve iftiralara rağmen sağduyudan asla ayrılmayan Kürt milliyetçisinin amaç ve düşüncesini dile getirmiştir.

Misak-ı Milli Sınırları içinde Kürt ulusunun siyasal ekonomik ve kültürel haklarını savunmak, bu doğal hakları TC Anayasasının ve BM İnsan hakları Evrensel Beyannamesi ışığında gerçekleştirmek ve ulusal varlığımızı aynı anayasada kaydedilmesini istemek asla bölücülük değildir. Tam aksine beraberlik ve kardeşliği öngörmektedir.”

“Evet Ben Kürdüm. Ve TKDP nizamnamesinde yer alan ana gayeler çerçevesinde Milliyetçiyim de. İster buna Kürt milliyetçisi, ister Türkiye Milliyetçisi deyiniz. Benim için Kürt Milliyetçiliği aynı zamanda Türkiye Milliyetçiliğidir. Zira, Türkiye’nin bağımsızlığı kadar, Türkiye’de yaşayan tüm hakların özgür olmaları da amacımdır” Şakir Epözdemir “Mit Raporunun Esprisi tarihle Yüzleşme mi”
sayfa 14 ve 15. https://docplayer.biz.tr/14851944-.html

“Hiçbir Kürt aydını kalkınmış Batı Anadolu yörelerini bırakıp, geri bırakılmış ve hala medeniyetin en basit hizmetlerine kavuşmamış Kürdistan"ın bağımsızlığını savunamaz.

Hiçbir Kürt şu Antalya"nın yabancısı olmak istemez.

Birlik, beraberlik, kardeşlik ve hak eşitliği olduğu ve özgürlük içinde yaşama umudu devam ettiği sürece ve umudumuz kesilmediği müddetçe hiçbir Kürt aydını bölünmeyi ve parçalanmayı düşünemeyecektir.”


(Şakir Epözdemir TKDP Antalya savunması,

Peri yayınları 2005, s. 25)”

Sayın Şakir Epözdemir TKDP nin bırakın “ayrı devlet kurmayı öncelemek” Federasyon fikrine dahi sıcak bakmadığını, TKDP nin hedefini şu sözlerle aktarmaktadır.

“Demek ki; Milli Mücadele başlangıcından beri, Kürt Ulusu bağımsız Kürdistan mücadelesini bırakmış, Müslüman Türk Ulusu ile birlik olmayı, kader birliği yapmayı ve eşit haklara dayanan yolu tercih etmiştir. Hala da bu yoldadır ve bu devre üçüncü tarihi aşama devresidir. Tarihi zaruret devresidir. Çağımızın birlik ve beraberliğe verdiği önem ve halklar arasındaki birlik ve dayanışma anlayışına uygun olarak bu görüşü yaşatmak Türk yöneticilerinin gösterecekleri tutuma bağlıdır. Bu gün bağımsız bir Kürdistan Cumhuriyetini düşünmüyoruz demek, sonsuza dek zulüm ve baskının ağır pençesi altında kalacağız demek değildir.

Türk idarecileri, Kürt halkını mecbur etmeden, birlik ve beraberlik içinde yaşama umudumuzu kırmadan, demokratik hukuk nizamından vazgeçip, karanlık istikametlere sapmadan, Bağımsız Kürdistan Cumhuriyeti düşüncesi kafamızda yer etmeyecektir. Ve Kürt Milliyetçileri, Kürt Aydınları demokratik bir yoldan başka bir yola sapmayacaklardır.

İddia edilen Federal Kürdistan Cumhuriyeti konusudur.İddia makamı

Delil olarak daİddia makamı 1963 tarihinde, zamanın Başbakanı İsmet Paşaya eski Diyarbakır Milletvekillerinden Sayın Mustafa Remzi BUCAK tarafından Amerika Birleşik Devletlerinden gönderdiği Açık Mektubu göstermektedir. “ Türkiye Cumhuriyeti BAŞVEKİLİ SAYIN İSMET İNÖNÜ’YE AÇIK MEKTUP VEYA FEDERASYON NEDEN TÜRKİYE’DE TATBİK EDİLMESİN” başlığını taşıyan mektupta özet olarak “Kıbrıs’ta yaşayan 80.000 nüfuslu Türklere istenilen haklar, neden Türkiye’de yaşayan ve asgari 8.000.000’u bulan Kürtler için aynı haklar düşünülmüyor” mevkiindedir.

“Federal Kürt-Türk Cumhuriyeti Devletini görmek umut ve temennisiyle ruhum benim üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler...” diyerek mektubuna son veren Sayın Mustafa Remzi BUCAK, bu mektubu kaleme aldığı 1963 tarihinde, TKDP henüz kurulmamış ve nizamnamesi mevcut değildi. Şimdi bu zat’ın yazdığı ve Türk basınına da birer suretini gönderdiği mektubu nasıl oluyor da bize suç kanıtı olarak iddia ediliyor? Anlayamıyoruz.

Bu günkü Anayasamızın fikir özgürlüğü açısında, Türkiye’nin ulusal yararına uygun bulduğu takdirde federal bir sistem istemek, kanımca suç değildir. Ancak partimizin nizamnamesinde böyle bir kayıt olmadığını daha önce de belirtmiş idim.

Federal sistemin aleyhinde değilim. Kader birliği yapmış ulusların, demokratik bir nizam içinde, eşitliğe ve özgürlüğe dayanan bir düzende, ilelebet yaşamaları için, federal Sistem, en doğru ve en çağdaş seçenektir. Büyüklü, küçüklü dünya devletlerinin birçoğu buna şahittir. Ancak TKDP nizamnamesinin amaç ve felsefesine tam inanmış bir fert olarak, bu nizamnamenin çerçevesinden çıkmayı siyasi ahlaka uygun bulmuyorum. Bu nizamnamenin maddelerini iyice taktik ettiğiniz takdirde, taleplerimizin sadece siyasi, iktisadı ve kültürel haklardan ibaret olduğu görülecektir.

SİYASİ HAKLAR : Parlamentoda ve Bakanlar kurulunda nüfusumuz oranına göre temsil hakkıdır.

İKTİSADİ( ekonomik) HAKLAR : Bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmaya matuftur.

KÜLTÜREL HAKLAR : Kendi anadilimizde okumak ve yeteri kadar okullar açtırmak, Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak mevkiindedir.

Bu istekler “EN BASİT İNSANİ HAKLAR” şemasına giren isteklerdir. Bunları talep etmek ve bunlar için mücadele vermek sadece Kürt aydınlarına değil, aynı zaman da Türk aydınlarına da bu görev düşmektedir.


https://docplayer.biz.tr/14851944-.html sayfa 18

Şimdi de. Dr Şıvan’ın kurucusu olduğu (Sait Kırmızıtoprak); Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi (T’de KDP) PROGRAM VE TÜZÜĞÜ başlıklı bir bölümüne de bir göz atalım;

“ Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Dahili Milli Çelişki:

O halde günümüzde, Kürt halkının temel milli demokratik haklarını istirdat uğrunda giriştiği mücadele, kökenlerini bu tarihi gerçeklerden ve çağdaş millet hareketlerinin kaçınılmaz evrensel esprisinden almakta ve bu nedenle de; ilerici, haklı ve meşru bir çıkış noktasından hareket etmelidir. Bu mücadele, az gelişmiş bir ülkede (Türkiye) iktidarı ele geçirmiş bulunan, askeri cuntaların (açık ya da kapalı) kontrolündeki ırkçı - Turancı (subay – aydın) politik elitler ve bu elitlerin icra organı olup, Türk milleti adına siyasi iktidarı sürdürdüğünü iddia eden zorba hükümetlere karşı verilmektedir. Zira, biçimsel seçim oyunlarına rağmen, silik şahsiyetli sivil hükümetler de perde arkasında cunta gruplarının kont-rolü altında bulunmaktadırlar.

Türk halkının gerçek özlem ve çıkarları; asla Kürt halkının demokratik milli haklarının gaspını gerektirmez ve bu doğal hakların kullanılmasıyla çelişmez. Bu nedenledir ki, Kürt halkının; bir dile, bir kültüre, bir bölgeye, bir millete tanınmış tüm imtiyazlara karşı verdiği mücadele; Türk halkının gerçek demokratik mücadelesinden ayrılmaz. Yani Kürt halkının temel demokratik milli haklarının istirdadını amaç edinen bir eylem birliği; bizatihi Türk halkının sosyal ve demokratik gerçek iktidarının önüne dikilen cunta iktidarı engelini ve dolayısıyla Kemalist ideolojinin, uzun yıllardan beri Türk kamuoyunu şartlandırmış bulunan dar çemberini de parçalayacaktır.

İşte, Türkiye ırkçı-faşist hükümetleriyle, bu hükümetleri de kontrolünde tutabilen baskı kuvvetleri (cunta grupları) tarafından bir millet adına zorla sürdürülen milli ezme tatbikatından doğan Dahilî Milli Çelişki, kısaca budur. Yani Kürt halkının rızası hilafına ve kaba kuvvet yoluyla inkâr etmek... horlamak, tahkir etmek, baskı altında tutmak ve de yok etmek. Yani Türkleştirmek…

Türk ve Kürt Halkının Gerçek Düşmanları: Faşist Cunta İktidarları Onların Hükümetleridir.

Oysa, bir başka deyişle, Kürt halkının temel milli demokratik haklarının tanınması; Türkiye’de gerçek ve demokratik bir halk iktidarının gerçekleştirilmesinde en büyük engeli teşkil eden ve yarım yüzyıldan beri ırkçı - Turancı şovenizmin hakim ön yargılarıyla felce uğramış bulunan, Türkiye fikir ortamının donmuş taassubunu da yıkacaktır.

Bu nedenle, partimizin mücadelesi; sadece milli varlığı ve milli demokratik hakları gasp edilmiş ve bu haklarının istirdadı uğrunda savaşan Kürt halkının değil; daha insanca ve daha mutlu bir yaşama düzeyine, serbest iradesi ve gerçek iktidarıyla ulaşmak çabasında bulunan kardeş Türk halkının da mücadelesidir.

YAŞASIN, HALKLARIN KADERLERİNİ SERBESTÇE TAYIN HAKKI...

YAŞASIN, MİLLETLERİN TAM HAK EŞİTLİĞİ... HÜR YAŞAMA VE MUTLU OLMA HAKKI...

YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ KARDEŞLİĞİ VE BİRLİĞİ!..

Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi (T’de KDP) Tüzüğü

Madde: 1- Partinin adı: TÜRKİYE’DE KÜRDİSTAN DEMOKRAT PARTİSİ.

Madde: 2- Partimiz ilerici ve devrimci bir siyasi organizasyon olup, Türkiye’de kurulmuştur.

Madde: 3- Partimiz Türkiye Kürdistan’ında yaşayan Kürt halkının, kendi kaderini bizzat kendisinin tayinine hakkı bulunduğuna inanır. Bu amaca varmak için, Kürt milli varlığının resmen tanınmasını ve Kürt milli demokratik haklarının istirdadını temel şart sayar.

Madde: 4- Partimizin mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü esprisi içinde, Türk milli imtiyazları yerine; Türk ve Kürt halklarının tam hak eşitliğine müstenit gerçek kardeşliğini ve beraberliğini ikâme etmek esaslarına dayanır.”


http://www.drsivan.info/.../max/t-kdp-program-ve-tuzuk.pdf

Sayın Güçlü Kuzeyde Kürt Milliyetçiliğine kaynaklık eden temel çerçeve işte budur.

Özgürlük Yolu “Kürtlerin bir millet olarak değişik niteliklerde kendi bağımsız örgütlerine sahip olması” tezlerine karşı mıydı?

Diğer bir deyişle “ayrı örgütlenmeye” karşı mıydı, ikircikli miydi?

Bu doğru değildir. Nitekim Kemal Burkay 1973 yılında Avrupa’dadır. Türkiye’ye dönüş olanağı belirdiğinde tutumunu Anılarının 1.cildinde, 385.sayfasında şu sözlerle ifade eder. “Hevra’nın üst yönetimindeki arkadaşlarla, illegal bir Kürt partisi kurmanın gereğini konuştuk. Partinin amaçlarını içeren bir taslak hazırlamıştım ve söz konusu arkadaşlarla bu taslak üzerinde görüş birliğine vardık”

Burkay 1974 te Türkiye’ye döner ve hemen o yılın sonunda bir grup arkadaşıyla “Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi”ni illegal olarak kurar. (Görüldüğü gibi “ikirciklik” söz konusu değildir.) Parti kendisini gizler, faaliyetlerini ve teşkilatlanmasını gizli olarak yürütür. Ancak Özgürlük Yolu dergisi ile politik düşüncelerini kamu oyu ile paylaşır. Kamuoyu Partiyi “Özgürlük Yolu“ hareketi olarak tanınır.1980 sonrasına kadar da bu durum devam eder.

Bizim yaşımızdaki, kadrolar, Kemal Burkay’ı/ PSK/Özgürlük Yolu kadrolarını, politik çalışmalarını, yayın faaliyetlerini, sendikal faaliyetlerini, sivil toplum kuruluşlarını inşa çabalarını, yurt içinde, ülkemizin diğer parçalarında yurtsever güçlerle ilişkilerini, metropollerde, Avrupa ülkelerindeki kurumlaşmalarını, politik faaliyetlerini, diğer parti ve hareketlerle anlarca birlik deneyimlerini, iş birliği çalışmalarını bilir .Sürecin tanığıdırlar.

Bu kadrolar Burkay’ın Türk solu ile Özellikle Türk sol hareketinde dominant olan TKP ile ayrı örgütlenmenin meşruluğu konusunda nasıl sert bir tartışma ya polemiğe girildiğinin de tanığıdırlar. Özgürlük Yolu Dergisi bu yazılarla doludur.

Yani Kemal Burkay ve arkadaşları ta başından beri ayrı örgütlenmiş ve bu örgütlenmesini istikrarlı bir biçimde sürdürmüştür. Pratik yaşam herkesin ve tabi Sayın Güçlü’nün de gözleri önünde devam etmiştir. Bu realiteye rağmen, bu belirlemenin sadece geçmişin, kadrolarına sirayet eden objektif olmak yerine grupçu davranma reflekslerinin bir kalıntısı olduğunu düşünüyorum.

Sayın Güçlü bu realitenin farkındadır ki şunları söylüyor; “Bağımsız örgütlenmede, ayrı örgütlenilmiş olunmasına rağmen, ikircikli olmak”

Burkay ve arkadaşları o zaman da Mesud Barzani’nin de karşı çıktığı gibi “soyutlayıcı milliyetçiliğin” tuzağına düşmeyip yan yana yaşadığı halkın ilerici demokrat güçleriyle ilkesel düzeyde, ortak çıkarlar gözetilerek güç ve eylem birliğini, dayanışmayı önemsiyordu.

Bu politika halen doğrudur ve bizi “ikircikli” değil “realist” yapar.

Kemal Burkay ta 1973 yılında ”HIDIR MURAT” adıyla yazdığı ve ”HEVRA” YAYINLARI arasında basılan TÜRKİYE ŞARTLARINDA KÜRT HALKININ KURTULUŞ MÜCADELESİ” adlı kitabında (ki buradaki temel yaklaşım PSK nin Program ve Tüzüğünün esaslarını oluşturdu) Kürtlerin kendi kaderlerini tayın hakkına saygının Kürt ve Türk devrimcileri arasındaki ilişkide belirleyici bir ilke olduğuna dikkat çekiyor ve nasıl bir tutum takınması gerektiğini anlatıyordu;

Kitabın kısa bir bölümünü birlikte okuyalım ”Türkiye’deki Kürt Halkı, ulusal kurtuluş mücadelesinde Türkiye’deki öteki devrimci güçleri kendisine dost bilmeli, onlarla güçbirliği ve dayanışma içinde olmalı; bu politikayı kararlı ve sürekli biçimde uygulamalıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye’de, ulusal kurtuluşu için mücadele eden Kürt halkı ile, demokratik bir halk yönetimi kurmak isteyen Türkiye işçi sınıfının ve öteki devrimci güçlerin aynı safta, sıkı güçbirliği içinde mücadele etmelerinin objektif şartları vardır. Ve bu güçbirliği, faşist yönetim ve onun baş destekçisi emperyalizmle başa çıkmak için zorunludur. Kürt devrimcileri bu güçbirliğini hayati bir zorunluluk olarak görmelidirler. Ama aynı şeyi Türk devrimcileri de görmeli ve bu uğurda çaba harcamalıdırlar. Kürt Halkı Türkiye işçi sınıfı ile birlikte, faşizmi yenebilecek başlıca iki güçten biridir. Kürt Halkı’nın özgürlüğe kavuşmasında Türk Halkı’nın hiçbir kaybı yoktur, tersine çok yararı vardır. Hiçbir ülkenin Marksisti, kendi burjuvazisinin ırkçı, militarist politikasını savunamaz, baskı altındaki bir halkın kurtuluş mücadelesine karşı çıkamaz. Bu elbette Türk devrimcileri için de böyledir. Emperyalizm ve bu bölgedeki militarist, ırkçı yönetimlerin birkaç parçaya böldüğü, ezdiği Kürt Halkı’nın kurtuluş mücadelesi kadar haklı bir şey düşünülemez. Kürt Halkı kendi kaderini serbestçe tayin edebilmelidir.

”Kaldı ki Türk Marksistlerinin bunu sadece anlamaları yetmez. Onlar, Türk Halkı’nın, özellikle de Türk işçilerinin bu yönde bilinçlenmesi, mevcut şartlanmalardan kurtulması için hertürlü çabayı göstermek sorumluluğunu taşıyorlar. Kürt ve Türk halkları arasında dayanışmanın, dostluğun gelişmesi bununla mümkündür. Türk emekçileri bu bilince vardıkları zaman, militarist burjuvazinin onları Kürt Halkı’na karşı kışkırtması, halkları birbirine düşman etmesi, kırdırması güçleşir. Sınıf bilincine varmamış bir işçi, nasıl kendi sınıfına ters düşebilirse, nasıl burjuvazinin dilediği yönde yürürse, Kürt Halkı’nın haklı mücadelesini anlamayan bir işçi de aynı biçimde Kürt Halkı’na düşmanlık besleyebilir, ırkçılığa alet olabilir.

”Buna benzer bir görev de Kürt Marksistlerine ve öteki Kürt devrimcilerine düşüyor. Onlar da düşmanın emekçi Türk Halkı değil, militarist Türk burjuvazisi ve onun baş destekçisi emperyalizm olduğunu Kürt Halkı’na anlatmalıdırlar. Türk emekçilerinin, ilerici, devrimci güçlerinin de nasıl aynı burjuvazi tarafından hunharca ezildiğini belirtmelidirler. Emperyalizmin, gerici, saldırgan NATO ittifakının hem Kürt Halkı’nı, hem Türk Halkı’nı nasıl sömürdüğünü, ırkçı Türk burjuvazisini nasıl ayakta tuttuğunu ortaya koymalıdırlar. Her iki halkın, emperyalizmin ve ırkçı burjuvazinin ektiği düşmanlık tohumlarından kurtulması, tek bir cephede emperyalizme ve faşizme karşı dövüşmesi böyle mümkündür. Bunu başarmak hem Kürt Halkı’nın, hem Türk Halkı’nın nihai ve gerçek kurtuluşlarını yakınlaştıracaktır....”

70 li yıllar Kürt hareketinin henüz yeni yeni şekillendiği bir dönemidir. Hem dünyada hem de Türkiye’de sosyalist düşünceler baskındır. Kürtler arasında da sosyalist fikirler, sol literatür egemendir. Sadece Kuzeyde değil Kürdistan’ın diğer parçalarında da durum böyledir. Irak Kürdistan Demokrat Partisi IKDP nin söylemleri, kullandığı literatür de bu yöndedir. (İsteyen Mesud Barzani’nin “Barzani ve Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi” kitabının sonunda ki belgeleri inceleyebilir. Orada Mela Mustafa Barzani’nin veya KDP yerel örgütlerinin, kadrolarının “Yoldaşlar” diye başlayan, anti emperyalist ve sol bir üslupla dile getirilen konuşmalarını okuyabilir.)

Öte yandan o dönem de, çok az istisna hariç ağırlıklı olarak Türk “sosyalistleri” Kemalizmin etkisi altındadır. Kürt meselesini devrimden sonraya ertelemektedirler. İşçi sınıfının birlikte örgütlenmesini hararetle savunmakta, birlikte örgütlenmeyi neredeyse mutlak hale getirmektedirler. Bu nedenlerle ve bu koşullarda ayrı örgütlenmeyi savunan ve fiilen gerçekleştiren Burkay ve arkadaşlarını “milliyetçi” olmakla, işçi sınıfı hareketini bölmekle suçlamaktadırlar.

Öte yandan PSK, üstelik ilk programında (1975/92) “AYRI ÖRGÜTLENMEYİ ZORLAYAN ŞARTLAR” başlıklı bir bölüme de “birlikte örgütlenme” istenir olsa da bunun koşullarının olmadığı tespitini yapmakta ve “Kürt halkının devrimci mücadelesine öncülük edecek bir örgüt oluşturma, Kürt sosyalistlerin için kaçınılmaz onurlu bir görevdir” demekte bu tavrını pratik hayatta da ispatlamaktadır.

Özetle Burkay ve arkadaşlarının ayrı örgütlenme konusunda fiili duruşları ortadadır.

Bu bahsi bir Kürt ata sözünü hatırlatıp geçelim; “ez dibêjim hirç waye ew dibêje rêç waye…” .

Diğer bir yanlış belirleme de şudur;

Güçlü, söz konusu yazısında ,“Kürdistan Devletinin kuruluşunun ana hedef ve öncel olması, Kürdistan Devletinin sosyalizmden ve demokrasiden önce gelmesi,” demekte;

Burkay ve arkadaşlarının Kürdistan devletinin kuruluşunu ana hedef olarak koymadıklarını, önce sosyalizm ve demokrasi gelsin sonra devlet olsun diye düşündüklerini iddia etmektedir.

Bakın Sayın Güçlü, size 1974 yılının sonunda yani yıl başında kurulan TKSP’nin, Burkay dahil tüm üyelerini bağlayan, tüm politika ve söylemlerimizin omurgasını oluşturan Parti programının ilgili bölümünü aktarayım;

Başlığı şu; “ULUSAL DEMOKRATİK DEVRİM”

“Ulusal boyunduruk altında bulunan ve henüz yarı feodal yapıyı tasfiye edememiş, Kürt ulusu açısından temel çelişki, ulusal özürlükten ve demokrasiden yana olan tüm ilerici-yurtsever güçlerle sömürgeci yönetim, yerli feodal güçler ve diğer işbirlikçileri arasındadır. Yine bu durum, Kürt ulusunun önündeki tarihi adımı ulusal demokratik bir devrim olarak belirlemektedir; ulusal boyunduruğa son vermek feodal yapıyı tasfiye etmek, ülkeyi demokratikleştirmek.”

PSK/Programın “ulusal kurtuluşun iki yolu” adlı bölümünde “Tarihi gelişme; Kürt ulusal sorununun çözümünü iki biçimde karşımıza çıkarabilir, 1. Kürt halkının başlıca güçleriyle, Türkiye’de genel bir devrim hareketini beklemeksizin, ulusal kurtuluş savaşına girişip bunu başarıya ulaştırması, 2.Kürdistan işçi sınıfı da dahil, Türkiye işçi sınıfının birlik halinde başını çekeceği, halkların ortak bir devrim hareketiyle gerici burjuva ve toprak sahipleri iktidarının yıkılması, demokrat bir halk iktidarının oluşturulması ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması.”

İki halkın birlikte mücadelesiyle kurulacak halk iktidarı için de “ Bu iktidar ülkemizin emperyalizmi kovduğu, ülkeyi demokratikleştirip sosyalizm yoluna soktuğu gibi, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımak zorundadır. Aksi halde ona demokratik halk iktidarı denemez.” “Bu demektir ki Kürt halkı bir demokratik cumhuriyet halinde örgütlenecek ve Türkiye’nin kazanacağı yeni demokratik statüye göre Türk halkı ve diğer halklarla bir federasyon oluşturacaktır”

PSK 3.Kongresinde de programda kimi değişiklikler yapıldı bu konu yine programın en önemli vurgusu oldu, Şöyle ki;

” KÜRT HALKININ ÖNÜNDEKİ TARİHSEL ADIM ULUSAL DEMOKRATİK DEVRİM”

“ Tüm bu nedenlerle, günümüzde Kürt toplumunun önündeki başlıca tarihsel adım ulusal kurtuluştur. Kürt halkı Kürdistan üzerindeki yabancı boyunduruğuna son verip demokratik bir toplum kurmadan özgür olamaz; barışa kavuşamaz, gelişme yoluna giremez.

Önümüzdeki temel aşama ulusal demokratik devrimdir.”

Binlerce makale, bildiri ve konferanslarda ifade edilen bu görüşler PSK Programı’nda yeniden ve daha net vurgularla “ayrılma veya demokratik Birlik” başlığıyla yer almıştır. Okuyalım;

“PSK, Kürt halkının kurtuluşunu, halkımızın kendi kaderini özgürce tayin etmesinde görür. Kürt halkı kendi kendisini yönetecektir.

Partimiz, Kuzey Kürdistan için bunun iki biçimde olabileceği görüşündedir. Kürt Halkı ayrılıp kendi devletini kurabilir veya Türk halkıyla demokratik bir birliği seçebilir.

İkinci durumda, birlik, eşit haklara sahip iki cumhuriyetli bir federasyon biçiminde olmalıdır. Kürdistan ayrı bir cumhuriyet halinde örgütlenmeli ve her bakımdan Türkiye ile eşit haklara sahip olmalıdır. Kendi kaderini tayin hakkı için koşullar olgunlaştığında Kürt halkı bu seçeneklerden birini ya da diğerini seçebilir. Her iki durumda da bağımsız devlet statüsü söz konusudur.”

Peki Sosyalizm için Program da ne deniyor;

Ulusal demokratik devrimi önceleyen ilk programda “kesintisiz” bir şekilde sosyalizmin inşası ön görülüyordu. Bu “kesintisizlik” hali revize edildi ve şöyle dendi; “PSK , uzun vadede sosyalizmi hedeflemiştir.”

Parti Programında “sosyalizme geçiş biçimi” başlığı altında şu tespitler yapılmaktadır;

“…Sosyalizme geçiş, aynı zamanda ulusal ve uluslararası koşulların bütününe bağlıdır.

Bize göre, Kürdistan için sosyalizm şu anda yakın bir hedef değildir. Ulusal kurtuluşun ardından demokratik bir toplumun kuruluşu, ulusal ekonomi ve kültürün gelişip serpilmesi ve toplumun sosyalizm için uygun bir hale gelmesi şimdiden kestiremeyeceğimiz uzunca bir zaman alacaktır.

PSK Sosyalizme geçişi tümüyle demokratik koşullarda, halkın istemi ve desteğiyle, yani barışçı biçimlerde düşünmektedir.”

Yani ulusal demokratik devrimle, devlet kurulacak, bu devlet demokratikleştirilecek ve sosyalizm daha sonra “uzun vadede” gündeme gelecektir.

Görüldüğü gibi “arabayı atların önüne koşmak” gibi bir tespit gerçekle bağdaşmıyor.

Sayın İbrahim Güçlü’nün ileri sürdüğü “Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürt milletçiliği adına yazılı ve sözlü tezler”lerden diğer üçü ise,

“Sömürgeciliğe karşı silahlı mücadele”, “Kürdistan’ın her parçasında milli cephe”, “Kürdistan’ın dört parçası için milli cephe “ tezleri karşısında Burkay ve arkadaşlarının Partisinin tutumudur.

Ulusal Demokratik Güç Birliği/ UDG ile başlayan, bu gün HAK-PAR ile devam eden onlarca girişim belgeleriyle, pratikleri ile ortadadır. Her vicdanlı yurtsever, Burkay ve arkadaşlarının Kürt örgütlerinin, hatta tek tek aydınlarının Kuzeyde ilkesel birliktelikler oluşturmasını, hem de diğer parçalardaki güçlerle ulusal cephe, kongre gibi zeminlerde bir arada olma çabasını ancak takdir etmelidir.

“Kürdistan’ın her parçasında milli cephe”, “Kürdistan’ın dört parçası için milli cephe “konusunda Burkay’ın ve Partisinin ne kadar çok çaba harcadığını, pratik adım atığını, inkar etmek büyük haksızlık olur.

Sayın Burkay’ın “Anılar Belgeler” adıyla yayımladığı 5 ayrı cilt, aynı zamanda bu konuda yapılan çalışmaları özetler. Alınan mesafeyi, başarı ve başarısızlıkları, nedenlerini, hem de toplantı tarihlerini, katılan örgüt ve kişilerin isimlerini, sonuç bildirilerini, kararlarını belgeleriyle sunar.

Son konu olan “silahlı mücadele “ meselesini de bir başka yazıda değerlendirelim.

12.09 2021
Print