PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Fransız Parlamentosu’nun kararı
Ve Cezayir..

Kemal Burkay

Fransız Parlamentosu’nun 12 Ekim’de Ermeni soykırımına ilişkin aldığı ikinci karar hem Türkiye’de yeni bir öfke patlamasına, hem de bizzat Fransa’da ve Avrupa’da yoğun tartışmalara yol açtı.

Bilindiği gibi, daha önceki yıllarda alınmış olan karar, 1915 yılında Ermeni halkına yapılanı soykırım olarak nitelemişti. Yeni karar ise, soykırımı inkar edenlere ceza getiriyor, Yahudi soykırımında olduğu gibi.

Türkiye’deki tepkilerin nedenleri belli: Resmi görüşe göre zaten Emenilere yapılan soykırım değil, savaş içinde ‘karşılıklı çatışma!’ Bu kesime göre, sorun Ermenilerin Rus işgalinden yana çıkıp, çeteler kurup Türk ve Müslüman nufusla çatışmasından kaynaklanmış; yani sorumlu onlar! Türk hükümeti onları “tehcir” ederken, yani savaş bölgesinden başka bölgelere geçirmek isterken de zayiat vermişler… Hatta savunmada biraz daha ateşli olanlar, asıl Ermenilerin soykırım yaptıklarını ileri sürüyorlar…

Tabi bu tür iddialara ne dünyada kimse inanıyor, ne de sahipleri. “Söz konusu “zayiat” öyle az buz değil. Üç bin yıldan beri bu topraklarda yaşayan iki milyonluk Ermeni nüfusun bir milyonu kıyıldı, bir milyonu da acak can havliyle ana yurdunu terk ederek kurtuldu. Bu nedenle dünya kamuoyu bu olayı bir soykırım olarak görüyor. Son yıllarda parlamento ya da hükümet düzeyinde olayı soykırım olarak niteleyip kınayan ülkelerin sayısı yirminin üzerinde.

Bir bölüm Türk aydını ise, ki sayıları oldukça az, hem bu durumun farkında ve gerçekçi oldukları, hem de belki –en azından bazıları- bir parça vicdan taşıdıkları için, bu olayın soykırım sayılmasa bile küçümsenemiyeceğini, Ermeni halkının karşı karşıya kaldığı acıyı anlamak ve Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini söylüyorlar. Ama bu kadarı bile kolay değil. Bunu dile getiren aydınlar, resmi ve inkarcı görüşü savunanlar tarafından türlü saldırı ve soruşturmalara uğramaktalar.

Fransız Parlamentosu’nun, soykırımı inkarı suç sayan son kararı ise, ki daha önce İsviçre de benzer bir karar almıştı, hem söz konusu aydınlar, hem de AB temsilcileri tarafından eleştirilmekte. Bu kararı savunan Fransızlar ve öneriyi parlamentoya taşımış olan Fransız Sosyalist Partisi, Yahudi soykırımını inkar uluslararası planda suç sayıldığına göre, aynı yasanın Ermeni soykırımı için de geçerli olması gerektiğini söylüyorlar. Karşı çıkan Türk ve aynı zamanda Fransız aydınları ise böyle bir cezanın fikir ve tartışma özgürlüğüne aykırı olduğunu, onu sınırladığını ileri sürüyorlar. Bazı çevreler ise, ki bunlar arasında Avrupa Konseyi’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ve Konsey Başkanı Barroso da var, pratik açıdan tepki gösteriyorlar. Onlara göre böyle bir karar hem zaten ciddi sorunlarla yüz yüze olan AB-Türkiye ilişkilerini daha da zora sokar, hem de Türkiye’deki AB karşıtlarının elini güçlendirir, demokratikleşme çabalarına zarar verir.

Ben işin birinci yanı, yani Birinci Dünya Savaşı başlarında Ermeni halka yapılanlar soykırım mı, değil mi tartışması üzerinde durmayacağım. Çünkü bu konuda daha önce birkaç kez yazdım. Soykırım olduğundan kuşkum yok. Şimdi çeşitli ülkelerin bu olayı ele alıp soykırım olduğunu belirtmeleri ve kınamaları ise geç kalmış olsa da yerindedir. Böylece bir halka ve aynı zamanda insanlığa karşı işlenmiş bu tür suçlar gizli, saklı ve yapanların yanına kar kalmamalı.

Öte yandan, buna rağmen, hala soykırım olmadı deyip geçmişle yüzleşmekten, bir vicdan muhasebesi yapmaktan kaçınınlar ve çeşitli nedenlerle onlar gibi görüş belirtenler için, soykırımı inkardan dolayı ceza koymak gerekir mi? Bu tartışılabilir. Ben de, soykırımı inkar edenler kötü niyetli olsa bile, ki çoğunlukla öyledir, böyle bir cezalandırıcı yasaya gerek olduğu kanısında değilim. Hem -kötü niyetliler de yararlansa- tartışma özgürlüğüne aykırı düştüğü, hem de soykırım gibi ayan beyan, dünya kamuoyunun üzerinde birleştiği bir insanlık suçunun böyle bir yasaya ihtiyacı olmadığı için. Nitekim, Yahudi soykırımını inkarı cezalandıran yasaya rağmen, onu hala inkar edenler var. İran Devlet Başkanı Ahmedinecad (bu adam aynı zamanda Kürt lider Dr. Kasımlo’ya Viyana’da suikast düzenleyen teröristlerin başıydı) bunlardan biri. Ama kimse bundan dolayı kendisine hesap soramadığı gibi, kısa süre önce New York’a gidip BM Genel Kurulu’nda şov yaptı.

Bence bu tür durumlarda en iyi müeyyide, bir ceza hükmü değil, uluslararası kamuoyunun ve kurumların tavrıdır. Eğer insanlık, tek tek ülkeler olarak ve ortak kurumları eliyle bu tür suçları mahkum eder, suçlulardan hesap sorarsa sorun yoktur. Olması gereken budur. Ama hem bu tür suçlar karşısında, çoğu zaman görüldüğü gibi, şu veya bu nedenle, şu veya bu hesapla susulur, hatta katillerin sırtı sıvazlanırsa, işte o kötüdür. Biz Kürtler buna geçmişte çok tanık olduk, hala da oluyoruz. Saddam Hüseyin’in, İran mollalarının, Türk yönetiminin yaptıkları karşısında dünya kamuoyunun tepkileri ne idi ve bugün nedir?

Demek ki otada bir iki yüzlülük var ve bu Fransız Parlamentosu için de geçerli. Son karar, ilkelerden ve adalet duygusundan çok, hem yaklaşan seçimler için oy avcılığına yönelik bir girişimdir, hem de AB’ye girmesi istenmeyen Türkiye’nin önüne yeni engeller dikme çabasıdır. Oysa bu daha dürüstçe, “sen bu kulübe uymuyorsun, demokrat bir ülke değilsin” denerek yapılabilirdi ve haklı da olurdu.

Bu meselenin bir yanı. Öteki yanına gelince: Türkiye’de şu anda Fransa’ya karşı patlayan öfkenin, gösterilen ölçüsüz tepkilerin haklı bir yanı var mı? Besbelli yok. Bu suçluların telaşıdır. Türkiye tarihiyle yüzleşip bu tür insanlık suçları için özür dilemedikçe, yapanları mahkum etmedikçe temize çıkamaz. Bu da yetmez elbet. Bundan böyle de benzer suçları işlememek gerekir. Bunun için de ülkedeki tüm etnik grupların varlığını kabul etmek, haklarını tanımak, demokratik bir ülke olmak gerekir. Oysa Türk yönetimi şu anda Kürt halkına karşı insanlık suçları işlemeye devam ettiği gibi yeni suçlar işlemeye, örneğin Güney Kürdistan’ı işgale de hevesli görünüyor.

Gösterilen tepkiler içinde bir tanesi var ki, bizzat Türk basınında da epeyce eleştiri konusu oldu: Şu Cezayir meselesi..

Türkiye’deki bazı sivri akıllılar, benzer bir kararı Türk Parlamentosu’nda Cezayir’le ilgili almayı öneriyorlar ve bu amaçla bir girişim de başlattılar. Yani Fransa yıllar önce Cezayir’de soykırım suçu işlemiş…

Böyle bir tavır Türkiye bakımından daha da komik olur. Çünkü Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Türk devleti Cezayir halkının değil, Fransa’nın yanında idi. Fransız direnişçilerini aynen o zamanki Fransız hükümeti gibi “asiler” olarak niteliyordu. Sorun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne geldiğinde ise, o dönemde Konsey’in geçici üyesi olan Türkiye “tarafsız” kalmıştı!

Kaldı ki Türkiye’nin bu tavrı yalnız Cezayir’le sınırlı da değildi. Bu ülkenin basınında Vietnam direnişçilerinin de adı aynıydı: “Vietkong”, yani “asi!” Türkiye Amerika’nın güdümünde Kore’ye asker gönderip Kore halkına karşı savaştı. 1956`daki Süveyş Kanalı sorununda Mısır’dan değil, Mısır’ı bombalayan İngiliz ve Fransızlardan yana tavır aldı..

Türkiye, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı sözde “ilk kurtuluş savaşını vermiş” bu ülke, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, sömürgeci sistem dağılırken  hemen hemen tüm ulusal kurtuluş hareketlerine karşı çıktı. Bu nedensiz değildi, Kürdistan’ı başkalarıyla bölüşüp sömürgeleştirmiş bir rejimin iflah olmaz korkusuydu. O, Kürt halkının özgürlük mücadelesinden duyduğu korkuyla tüm özgürlük mücadelelerine karşı çıktı!

Şimdi ne yüzle parlamentosundan böyle bir kararı geçirecek? Buna dünya ne diyecek, Cezayirliler ne diyecek?..

Kaldı ki Cezayir’le ilgili olarak başka bakımlardan da her iki ülkenin durumu çok farklıdır. Cezayir Kurtuluş Savaşı sürerken Fransa’da Cezayir halkından yana güçlü bir barış hareketi vardı. Fransız Komünist Partisi bu muhalefette son derece etkindi. Aralarında J. P. Sartre’nin de olduğu 121 Fransız aydını, yayınladıkları ortak bildiride Cezayir direnişini bir bağımsızlık savaşı olarak niteliyor ve Fransa’nın haksız bir savaş yürüttüğünü söylüyorlardı. Frasız halkı Cezayir’e destek için kitlesel gösteriler yapıyor, ilaç toplayıp gönderiyordu. Bu barış hareketi Fransa’da Cezayir politikasının değişmesinde, barışın sağlanmasında önemli bir rol oynadı. Böylece sahneye bir kez daha De Gaulle çıktı, Cezayir’e bağımsızlık tanımak için harekete geçti. O andan itibaren olanlar ise malum. Cezayir’deki savaşa koşullanmış faşist generaller başkaldırdılar, Paris üzerine yürümeye kalktılar. O zaman De Gaulle Fransız halkına, ülkeyi ve demokrasiyi savunma çağrısı yaptı. Paris halkı yüzbinler halinde sokaklara döküldü ve generallerin eli böğründe kaldı. Savaş bitti, barış kazandı; Cezayir özgürleşti, Fransa demokrasisini korudu.

Bu açıdan bir de Türkiye’nin durumuna bakın. Türk devleti son 25 yıldır Kürdistan’ı yakıp yıkarken, onbinlerce insanı kıyarken, dörtbin köyü, onlarca kasabayı yerle bir ederken Türk toplumunda Kürt halkından yana böylesine kitlesel bir barış hareketi oluştu mu? Aydınlardan, sorunun adını koyan, “bu haksız bir savaştır, Kürt halkına özgürlük tanınmalıdır” diyen böylesine derli toplu, yürekli bir ses çıktı mı? Savaş tutkunu generallere “artık yeter” diyen, barış için halka seslenen bir lider, bir De Gaulle çıktı mı?

Ya militarizmin peşinden koşturan, kirli savaşa alkış çalan Türk medyasının sefaleti?..

Baylar, her şeye rağmen kendinizi Fransa ile kıyaslamayın, zaten durumunuz malum, daha da komik duruma düşersiniz.

Yazarın önceki yazılarından:

En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006