PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Türkiye batağa nasıl saplandı..

Kemal Burkay

Hrant Dink’in katlinin ardından toplumda önemli bir tepki doğdu, cenaze töreninde 200 bin dolayında insan yürüdü. Bu da umut yarattı. Birçok kişi, yıllardır olup bitenler karşısında üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi duran, ciddi bir tepki vermeyen toplum, acaba şeytanın bacağını kırmakta mı, diye düşündü.

Ne var ki bu, geçmişte yaşadığımız nice deneyden dolayı buruk, soru işaretli bir umuttu. Ayrıca, bu toplumu da az çok tanıyor ve sihirli değnekle dokunulmuş gibi hızlı bir değişimin mümkün olmadığını biliyorduk. Nitekim ben, olayın ardından yazdığım yazıda şöyle demiştim:

“Ama yıllardır ırkçılık ve şovenizm ekilen bu ülkede barışsever ve demokratların oranı acaba nedir ki?. Ya şu anda, suçlu psikozu içinde sesleri çıkmasa bile, içten içe, ‘oh oldu Ermeniye!’ diye söylenenler az mıdır?..”

Nitekim az olmadıkları çok geçmeden görüldü. Hatta suçlu psikozu içinde uzun süre susmaya bile gerek görmediler, hemen tepki verdiler. Şer cephesi internette, basında, TV ekranlarında, futbol sahalarında hızla karşı saldırıya geçti. Irkçı sloganlarıyla, katile alkış tutarak, yeni tehditlerle, utanmazca ve pervasızca...

Barışsever ve demokrat kitle, “hepimiz Hrantı’ız, hapimiz Ermeniyiz,” diye tepki göstermişti. Onlar, “hepimiz Ogün’üz” diyorlar!

Bu pervasızlık, arsızlık ve katilseverlik karşısında demokrat aydınlar düş kırıklığı yaşıyor, “ne kadar çok katilimiz varmış!” diyorlar... Bu durumu ırkçılığın yükselmesi ve faşizm yönünde ciddi bir tırmanış, sonuç olarak ülke için büyük bir tehlike olarak niteliyorlar. “Bu nasıl önlenebilir?” diye soruyor ve işin içinden çıkamıyorlar...

Evet, ne yazık ki öyle. Bu duruma bir günde gelinmedi ve bu durumdan bir günde de çıkılamaz.

Biz yıllardır, dilimizde tüy bitercesine bu ülkede ırkçılığın, şovenizmin pompalanmasından dert yandık, bunun tehlikelerine işaret ettik; toplumu, ülkeyi yönetenleri ve aydınları uyarmaya çalıştık. Irkçılık ve şovenizm yönündeki çılgınca kampanyaların, yalnız hedef gösterilenlere; Kürtlere, Rumlara, Ermenilere değil, tüm topluma, Türk halkına da zarar vereceğini anlatmaya çalıştık. Sorunların çözümü için barışçı, demokratik yöntemleri savunduk. Ama çoğu kez kendi sesimizin yankısını sadece kendimiz dinler olduk. Çünkü biz “rejimin boykotlusu, medyanın yasaklısı” idik. Bu boykotu ender olarak delebildik. Örneğin bir keresinde 1993-94 döneminde ve Kürt sorununa çözüm arayışı içindeki Özal’ın yaktığı yeşil ışıkla... Ama bu kısa sürdü ve Özal’ın da işi çok geçmeden bitirildi.. Abdullah Öcalan’ın “görüşme notlarını” dışarıya yansıtmak ve tüm basına servis etmek için adeta “Kral Yolu” ya da “İpek Yolu” döşeyen rejim, benimle söyleşi yapmak ve yayınlamak isteyen gazetecileri, TV kanallarını ya daha baştan engelledi (örneğin Yalçın Doğan, Güneri Cıvaoğlu, Kanal-D, NTV vb...) ya da yapanların başı belaya girdi (örneğin Oral Çalışlar, İsmet Berkan...)

Türk düzen medyası, görüneni-görünmeyeni, derini-yüzleği ile Türk devletinin, yani efendisinin, onun psikolojik savaşlarının, bitmez tükenmez şovenizm kampanyalarının hizmetinde idi. Uysalca ve gönüllüce... Çoğu zaman takım tutar gibi, ulusal bir tutkuyla...

Bu tehlikeli tırmanışı gören, uyarı görevlerini yapan aydınların sayısı iki elin on parmağını geçmedi. Onlar da rejimin ve de patronlarının hışmına uğramaktan kurtulamadılar. Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Umur Talu, Koray Düzgören, Ahmet Kahraman, Mehmet Ali Birand gibi... Gerçekleri seslendiren, sistemi eleştiren başka yazarlar, edebiyat ve sanat adamları da baskılardan, tehditlerden paylarını aldılar. Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Murat Belge, Baskın Oran, Ahmet Cemal, Perihan Magden, Ahmet Kaya gibi... Kimileri ise hayatlarıyla ödediler, Musa Anter, Hrant Dink gibi...

Bundan iki yıl kadar önce Trabzon’da, bildiri dağıtmak isteyen 4-5 kadar TAYAD’lı gencin başına gelenler hatırlardadır ve bugünlerde sık sık gündeme geliyor. Bu gençler, “PKK’lılar Türk bayrağı yakıyor!” yalanı ve kışkırtmasıyla oluşturulan sokak kalabalığı tarafından linç edilmekten zor bela, yaralı olarak kurtulmuşlardı. Ama ne ilginçtir ki, kim oldukları bilinen kışkırtıcılar ve saldırganlar değil, bu gençler tutuklandılar. En doğal demokratik haklarını kullanan bu insanların “halkı tahrik ettikleri” ileri sürüldü. Görevlerini yapmayan, suçluların üzerine gitmeyen vali ve emniyet müdüründen kimse hesap sormadı.

O zaman Türk basınında “Trabzon’da devlet güçleri acz içinde” türünden başlıklara rastlanmıştı. Bense, söz konusu yazımda şöyle demiştim: “Bana kalırsa devlet güçleri acz içinde değil, tezgahın tam da içinde. Görünen köy kılavuz istemez.”

Devlet güçlerinin ne denli tezgah içinde oldukları bugün çok daha ayan beyan ortada.

Yine söz konusu yazımda, Türk bayrağının ırkçı ve provokatör çevrelerce kışkırtma aracı olarak kullanıldığından söz etmiş ve şöyle demiştim:

“Bu çevrelerin kullandığı tek sembol, ya da tek kışkırtma unsuru bayrak değil elbet. Şu anda belki en etkilisi o. Ama başka kışkırtma araçları da kullanımda. Bunlardan biri Ermeni soykırımı üzerine süregelen tartışma. Orhan Pamuk’un sözlerine karşı başlatılan kampanya ve bunun, Nazi Almanyası’nı hatırlatır biçimde kitap toplama ve yakma ayinlerine vardırılması, işin bir diğer boyutu.

”Son dönemde bu türden olup bitenler karşısında, ne yaptığını pek iyi bilen emniyet güçleri değilse bile, hükümet acz içinde görünüyor. Pamuk’un kitaplarını toplama ve imha gibi, keyfi ve faşizan bir karar veren Sütlüce Kaymakamı’na dokunamıyor. Bu bir skandal. Buna karşılık, faili meçhul bir dizi cinayete karışmış olan bir grup JİTEM’ci hakkında dava açan Diyarbakır Savcısı Mithat Özcan görevden alınıyor! Bu daha da büyük bir skandal…

”Manzara son derece açık: Bu ülkede bir takım devlet güdümlü çeteler devletin hoşuna gitmeyen Kürt aydınlarını, masum yurttaşları pervasızca kıyabiliyor, sokaktan ya da evden alıp yok ediyor, ama bunun hesabını soramıyorsun. Yıllar sonra da olsa, kazara sormaya kalkan bir hukuk adamı ise hemen cezalandırılıyor. Çünkü bu ülkenin üçte bir nüfusunu oluşturan Kürtler düşman olarak görülüyor, onlara karşı söz konusu cürümleri işlemiş olanlar ise kahraman!..

”Kürtlere karşı yapılanlar, ne olursa olsun cürüm sayılmaz!

”Böyle bir hakkı, yetkisi olmadığı halde, kitap toplatma ve yakma kararı veren bir kaymakam koltuğunda oturmayı rahatça sürdürüyor.. Çünkü bugün bile, Ermenileri kırımdan geçirmek değilse bile, onlara küfretmek serbest, ama onların kırımından söz etmek suç, vatana ihanet!

Ermenilere karşı yapılanlar da, ne olursa olsun, cürüm sayılmaz!

”Son günlerde kabaran bu şovenizm dalgası ve gözü dönmüş saldırganlık karşısında bu ülkenin bir bölüm aydını tedirgin oldular, bildiri yayınladılar.

”Olanlarsa bir anda olmadı. Şimdiki durum yıllardır, onyıllardır ekilenlerin ürünü. Şovenizm, ırkçılık, ötekine düşmanlık, bu toplumun insanına daha beşikten başlayarak şırınga ediliyor. O, aile içinde, sokakta, okulda, camide böyle eğitiliyor. Medya, gazeteleri ve TV’leriyle yıllardır, nerdeyse koro halinde, dişi kurt Asena gibi, şovenizmi besliyor, emziriyor.

”Şimdi de derlenen onun ürünleridir. Böyle bir ülke elbette, yalnızca farklı dil ve inançlara sahip yurttaşlar ve de “sözde yurttaşlar” için değil, tüm demokrat, tüm aydın insanlar ve kendi ’öz yurttaşları’ için de ürküntü vericidir.

”Türk toplumu eğer bu şovenizm dalgasını bastırıp yenilgiye uğratamazsa, çağdaşlaşma da, değişim de, AB ile bütünleşmek de bir düş olur.”

Evet, iki yıl öncesi bunları yazmışım. Aslında yirmi-otuz yıldan beri benzer şeyler yazıyoruz.. Bu ülkeyi yönetenler gibi, bu ülkede komuoyu oluşturan düzen medyası da, bu medyada köşe başlarını tutanlar da aldırmadı.  Ama gelinen nokta çok daha fazla kişiyi ürkütüyor. Kara kara düşünenlerin, ”bu iş nereye varacak?” diyenlerin sayısı şimdi çok daha fazla.

Çünkü Türkiye, ırkçılık ve şovenizm kulvarında kulaç atarak tam bir batağa saplandı.

Bu bataktan nasıl çıkacağını doğrusu ben de merak ediyorum!

Bu haliyle Türkiye hem kendi halkı, hem de dünya için ciddi bir sorun..

Yazarın önceki yazılarından:

Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007