PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

“Halkın oyları” ve çıkar yol

Kemal Burkay

Erdoğan Ardeşen de yaptığı konuşmada halka, “oylarınıza sahip çıkın,” demiş. Nasıl olacak bu, halk oylarına nasıl sahip çıkacak? Bir dönem, Ecevit’in dediği gibi, tribünlerden sahaya inerek mi?.

Halk oylarına gösteri filan yaparak mı sahip çıkacak? Kime, neye karşı? Irkçılığa, baskıya, adaletsizliğe karşı mı? AKP hükümeti bundan hoşlanır mı?..

Ayrıca kimi, neyi desteklemek için? Demokrasiyi, insan haklarını mı? AKP hükümeti bunu ister mi?.. Geçmişte hep olduğu gibi, polisi askeri onların üstüne salmaz mı?..

AKP hükümetinin geçmişten farklı davranacağını düşünmek için neden var mı? Trabzon’da bildiri dağıtan TAYAD’lılara ne yapıldı? İstanbul’da Lübnan’a asker gönderilmesine karşı çıkanlara nasıl davranıldı? Onları linç etmeye çalışanların sırtı İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah tarafından nasıl okşandı?.

Ya Diyarbakır’da, savaşı-kıyımı protesto eden çocuklara ve gençlere yapılanlar?..

Bence Erdoğan bu sözle yanlış yere başvuruyor. Halkın oylarına sahip çıkmak asıl ona ve hükümetine düşer; çünkü bu oylar ona verildi. Halk, dünden bugüne kendisine sürekli yalan söyleyen, kendisini aldatan, sorunlara çözüm bulamayan partilerden ve liderlerden bıktığı için, 2002 seçimlerinde onların defterini dürdü ve bir umutla Erdoğan’a ve partisine oy verdi, onları hükümet yaptı.

Onlar ise, hükümet oldular ama, iktidar olamadılar. Besbelli bu iş onlara düşerdi. Halkın verdiği oylara, yetkilerine sahip çıkarak... Demokrasi ve insan hakları yönünde kararlıca adımlar atarak... Ülkede baskının, haksızlığın son bulması, adaletin egemen olması için kararlıca çaba göstererek... Demokrasinin önünde ayak bağına dönüşen, ülkenin kaynaklarını boş yere tüketen Kürt sorununun çözümü yönünde adımlar atarak... Böylece ülkeye barış getirerek, ülkenin kaynaklarını silaha, savaş uçağına, tanka, topa, tüfeğe değil, üretime, sağlık ve eğitime yöneltip insanlarımızın yaşam düzeyini iyileştirerek...

Oysa AKP hükümeti de demokrasi ve insan hakları yönünde ancak makyaj türünden, göstermelik adımlar attı. O da Avrupa Birliği’nin bastırmasıyla, istemeye istemeye, iç dengeler hatırına.. (Bazı çevrelerin söz konusu göstermelik adımları allayıp pullamasını, büyük reformlar, hatta “devrim” gibi sunmasını ise doğrusu hiç anlamış değilim!)

AKP hükümeti TCK değişikliğini bile ağzına gözüne bulaştırdı. Onca eleştiri konusu olan 159. maddeyi sözde kaldırırken, onun yerine çok daha kötüsünü, tam bir ırkçılık örneği olan 301. maddeyi getirdi. Bu konuda iç ve dış hukuk çevrelerinin tüm uyarılarına aldırmadı.

Bu madde kısa sürede, ırkçı odaklar tarafından harekete geçirilip aydınlara, yazarlara, basın mensuplarına karşı bir kasap satırı gibi işlemeye başladığında bile, AKP hükümeti onu değiştirmemek için direndi, hâlâ direniyor. Bu ırkçı maddenin, faşist uygulamanın en büyük savunucusu ise bu hükümetin Adalet Bakanı Cemil Çiçek oldu. Zaten Bay Çiçek, bu hükümetin İçişleri Bakanı Aksu ile birlikte statükonun temel direklerinden biri. Bunlar eski sistemin güvenceleri. Böyleleri o postları işgal ettikçe adalet çarkında poliste ve jandarmada iyileşme beklemek düş olur.

Erdoğan Hükümetinin Kürt sorunu konusundaki söylemleri ve tutumu ise malum. Bu konu, önceki hükümetler gibi onlar bakımından da sanki bir tabu, yetki alanları dışında... Bu alanda bildik, beylik “devlet politikaları” geçerli. Bu iş “Silahlı Kuvvetler”e emanet edilmiş. Onlar nasıl uygun görürlerse...

Bu nedenle Erdoğan, başta, herkes gibi, beylik söyleme sarılarak “bir Kürt sorunu yok,” dedi. “Yok sayarsan yoktur!” Sonra nasıl olduysa, herhalde mızrak çuvala sığmadığı için, kendisi de Kürt sorununun devasa boyutlarının farkında olduğu için, asıl olarak da Kürt sorunu rakipleri tarafından iç politikada kendi hükümetine karşı türlü provokasyonlara araç yapıldığı için, biraz cesaret topladı ve en azından oyunu bozmak amacıyla, ağzından bazı gerçekçi sözler çıktı: “Kürt sorunu var, bu benim de sorunum!” dedi.

Böylece, iç politika satrancında yaptığı bir hamle ile sınırı aştı. Ama karşı tarafın atakları, tehditleri karşısında pişman oldu ve ayağını tekrar çemberin içine çekmekte gecikmedi. Kürt sorunu, sayın Başbakan’ın dilinde tekrardan “yok” oldu ve bir “terör sorunu”na dönüştü...

Ya inanç özgürlüğünden o denli söz ederken, Alevilerin ve diğer farklı inanç gruplarının üzerindeki baskılara dokunmamak, onların da inançlarının gereğini özgürce yapmaları için gerekli adımları atmamak ve bunda inatla direnmek?..

Ama bu ülkede sanki yalnızca aydınları ilgilendiriyormuş gibi görünen düşünce özgürlüğünü de Kürt ve Alevi sorununu da bir yana bırakalım, Sayın Erdoğan ve hükümetinin böylesi demokratik kaygıları olmadığını, ya da böyle şeyler için başını ağrıtmayacak, riske girmeyecek kadar “akıllıca” davrandığını düşünelim.. Ama o, kendisine en yandaş kesimlerin bazı demokratik beklentilerine, örneğin şu türban sorununa da, arada bir kaşıyıp durmasına rağmen, bir türlü el atamadı.

Halkın verdiği oylara sahip çıkmak bu mudur? Bu tutumla kitlelere güven verilebilir mi, onlardan oylarına sahip çıkmaları yönünde eylem ve fedakarlık beklenebilir mi? Hatta onlardan yeniden oy istenebilir mi?..

Sizin ötekilerden, sizden öncekilerden, şu anda sahnede olanlardan farkınız nedir, Sayın Erdoğan? Belki Baykal ve Bahçeli kadar Kemalist ve ırkçı değilsiniz.. Bu, kitlelerin arkanızda olması için yeterli mi?

Siz ehveni şer misiniz? Bunun için size oy vermeye mecbur ve bu konuda çaresiz miyiz? Siz cumhurbaşkanı olsanız ne değişecek?..

Ne yazık ki halkın oylarına sahip çıkamadınız. Bu yüzdendir ki sizin döneminizde yapılan “reformlar” da göstermelik oldu, değişim süreci bir şeye benzemedi. Siz demokrasi ve barış yönünde, şeffaflaşma yönünde kararlı davranmadığınız, 12 Eylül öncesi Ecevit’in, 28 Şubat öncesi Erbakan’ın yaptığı gibi, şer güçlerinin öfkesinden korkup onların yörüngesine girdiğiniz için, Kontrgerilla’nın, Susurluk’un, JİTEM’in ve Şemdinli’nin üzerine gidilemedi; devlet çetelerden, kanunsuzluktan, kirden, pastan arınamadı. Türkiye’nin AB süreci tekledi, ırkçılık ve şovenizm yol almaya devam etti.

Şimdi bu şer güçleri sizi de yutmaya hazırlanıyor ve siz halkın oylarına sahip çıkmasını istiyorsunuz...  Çok geç!

Bakın, Hrant Dink’in ardından kitleler ırkçılığa, şovenizme karşı çıktılar, 301’in kaldırılmasını istediler, yüzbinler halinde yürüdüler. Ama siz lider olarak ve hükümet olarak orada yoktunuz; yüzbinlerin, yani demokrasinin, barış ve adalet isteminin yanında yoktunuz...

Gerçek liderler böyle zamanlarda ortaya çıkar.

Onun içindir ki, bu saatten sonra sizden bir şeyler beklemek boştur. Şimdi üzerinde savaşlar verilen o cumhurbaşkanlığı postuna asker ya da sivil bir Kemalist bürokratın veya sizin oturmanız bizim için de, halkın ezici çoğunluğu için de fark etmez. Önümüzdeki genel seçimlerde AKP’nin, CHP’nin veya eskici dükkanından ötekilerin (MHP, DYP, ANAP vs...) seçilmesi de fark etmez.  Sorunlar ne yazık ki yine çözümsüz kalacak.

Bu ülkede tabuları kıracak, sorunları eğip bükmeden, gizlemeden, çarpıtmadan gerçek adıyla, gerçek boyutlarıyla ortaya koyacak, halka dürüst davranacak, açık konuşacak; çağdaş, köklü bir değişim programını kitlelerin önüne koyacak siyasi hareketler ve liderler gerek. Ne yazık ki böylesi şu anda sahnede görünmüyor.

Ülkenin solu yediği darbelerden perişan, dağınık, şaşkın durumda; bir türlü ayakları üstüne kalkamıyor. “Sosyal demokrat” denenler gedikli ırkçı-şoven, milliyetçi... Kürt hareketine ise PKK ve Öcalan eliyle düşük yaptırıldı, Kürt ulusal ve devrimci potansiyeli telef edildi, yönü şaşırtıldı; hala kendisini toparlayamıyor.

Kısacası durum iyi değil. Çıkar yol arayanlar bu gerçeği bilmeli ve buradan başlamalı.

Yazarın önceki yazılarından:

Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007