PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Aman, 301’i değiştirmeyin!

Kemal Burkay

Bu ülkede uzun yıllar eski Türk Ceza Kanunu’nun 141-142 ve 163. maddeleri tartışma konusu oldu. Sözde “komünizme”, “ırk mülahazası ile bölücülüğe” ve “irticaya” karşı konmuş bu maddeler, Mussolini döneminin faşist İtalyan Ceza Kanunu’ndan alınmıştı ve zamanla daha da ağırlaştırılarak ülkenin düşünce ortamını karartmakta ve hertürlü demokratik örgütlenmeyi boğmakta kullanıldılar.

Bu ülkenin demokrasi güçleri yıllar yılı bu faşizan maddelerin kalkması için çaba gösterdi. Sonunda, sosyalist sistemin ve Sovyetler Birliği’nin çöküp dağılmasının ardından, dünyanın tüm burjuvaları derin bir soluk alıp “komünizm tehlikesi”nin artık kalmadığı sonucuna varınca,  Türkiye’de de bu maddeler, 1991 yılında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu tarafından ortadan kaldırıldılar. Ne var ki bu maddelerin komünizme ilişkin bölümleri kaldırılmış olsa bile, Kürt ulusal hareketine yönelik olanları oradan alınıp daha da ağırlaştırılarak TMK’nın 8. maddesine taşındılar. TMK ise yalnızca Kürt aydın ve yurtseverlerine uygulanmakla kalmadı, Kürt halkına yapılan baskıları eleştiren, barışçı ve demokratik bir çözüm öneren herkese uygulanır oldu.

Ama bizzat TCK’da basına ve düşünce özgürlüğüne karşı kullanılabilecek türden başka birçok madde vardı, en başta 159 ve 312. maddeler...

Böylece gerçekte bir boşluk oluşmadı. Söz ve yazılarından dolayı aydınları, demokratik hak ve özgürlük istemlerinden dolayı Kürtleri cezalandırma geleneği bu ülkede sürüp geldi.

1990’lı yılların sonlarına doğru, AB’ye üyelik süreci canlanınca, Kopenhag Kriterleri’ne ve AB hukukuna uyma gereği, zorunlu olarak bazı düzenlemeler daha yapıldı, ceza ve usul yasaları, hata TMK gözden geçirildi. Örneğin 2002 yılında çıkarılan 4744 sayılı yasa ile hem TCK 159’da, hem de TMK’nın 8. maddesinde değişiklik yapıldı. Ama bu durumu değiştirmedi, yapılan değişiklikler kozmetik olmaktan öteye gidemedi.

2005 yılında ise yeni Türk Ceza Kanunu çıkarıldı. Türk hükümeti ve basını bu yasayı da AB hukuku ve demokratikleşme yönünde büyük bir reform, hatta devrim gibi sundu. Ne var ki bu da göz boyamadan öteye, demokratikleşme yönünde ciddi hiçbir değişiklik içermiyordu. Eski TCK’nın 312. maddesi yeni yasada 216 numara altında, 159. madde ise yeni yasada 301 numara altında korundu, hatta daha da ağırlaştırıldı. Yeni yasanın 308. maddesi ise “temel milli yararlara karşı hareket” türünden, her yana çekilebilecek bir ağır cezalık suç daha yarattı..

Son TCK tasarısı parlamentoya sunulmadan önce ve sunulduktan sonra hukuk çevreleri, söz konusu maddeler de dahil olmak üzere, yeni yasanın düşünce ve basın özgürlüğü ile öteki temel hak ve özgürlükler aleyhine içerdiği tuzakları işaret ettiler ve AKP hükümetini uyardılar. Ne var ki, ne tasarının baş sorumlusu şu namlı, eski Ülkü Ocaklı, “bozkurt” Cemil Çiçek, ne de bir bütün olarak hükümet aldırmadı. Bazı çevreler ve bu arada AB ise AKP’liler tarafından yasa tasarısına eklenmek istenen ve zinayı cezalandıran maddeye kafayı taktılar, sadece bununla ilgili dünyanın gürültüsünü kopardılar. Bu yüzden hükümet tasarıyı parlamentodan geri çekti ve görüşülmesini bir süre erteledi. Sonuçta ise zina ile ilgili öneriden geri adım atıldı; ama bu arada tüm öteki anti demokratik hükümler olduğu gibi yasalaştı.

O dönemde yazdığım ve Dema Nu gazetesinin 85. sayısında yayınlanan “TCK, Zina ve AB” başlıklı yazımda bu duruma işaret etmiş ve şöyle demiştim:

“Bu tasarının da asıl bu yüzü üzerinde durmalı. Oysa toplum gitti yine yatak odası ilişkilerine takıldı. Ya da birileri bile bile öyle yaptılar.

“Sonuç olarak, böyle bir tasarının geri çekilmesi, demokrasi açısından pek bir kayıp sayılmaz.  Kimse kendi kendisini aldatmasın, ne Türk aydınları ne AB çevreleri...  Şu anda Türkiye’de büyük bir değişim, devrim veya reform diye nitelenecek bir durum yok. Bugünkü Türk yönetimi de, dünküler gibi sadece sisteme makyaj yapıyor. Canı sıkılırsa o makyajı bile yapmaz; hatta mevcut ucubeyi daha da çarpıtır.

”Kurdun kafesi üstüne köpek levhası iliştirmekle o ehlileşmiyor..”

Yeni TCK’nın yürürlüğe girmesiyle marifetlerinin anlaşılması bir oldu. Özellikle 301. madde, Orhan Pamuk’tan başlayarak aydınlara karşı bir kasap satırı gibi işlemeye başladı ve ünlendi. Son olarak, bu maddeden yargılanan, “Türklüğü aşağılama” suçlamasıyla teşhir edilen ve bu nedenle hedef seçilen Hrant Dink’in öldürülmesiyle iç ve dış kamuoyunda dikkatler bu maddenin üzerinde toplandı; onun kaldırılması, en azından artık bu tür davalara meydan vermeyecek biçimde değiştirilmesi yönünde hükümete çağrılar arttı.

Ne var ki hükümet, buna rağmen bu maddeyi toptan kaldırmaya, ya da ciddi bir değişikliğe uzun zaman yanaşmadı. Hükümetin şu namlı “Adalet” Bakanı Çiçek, “ne yani, Türklüğe hakaret serbest mi olsun?!” biçiminde inciler döktürmeye devam ediyor. Sözde sosyal demokrat, ama gerçek ırkçı ve şoven CHP ise bu maddede ufak bir değişikliğe bile herkesten çok karşı çıkıyor. Yine de hükümet, sıkıştığı köşeden kurtulmak için şu günlerde bu maddede değişiklik yapmaya hazırlanıyor.

Buna bakarak umutlanmalı mı? Hükümet artık bu ülkede düşünce özgürlüğünün önünü açacak mı, artık bu ülkenin aydınları da rahat bir soluk alacaklar mı?

Elbette hayır! Çünkü en başta hükümetin böylesine ciddi bir değişikliğe niyeti yok. O yine göz boyama peşinde. Metindeki bazı sözcüklere rötuş yapacak, eğip bükecek, fincanın kulpunu sağdan sola çevirecek, “al sana yeni ve istediğin fincan!” denecek...

Bu ülkede hukuk, Osmanlı’dan bu yana, Ortaçağın şeriat hukuku ile 1930’ların faşist hukuku arasında gidip geldi. Pek çok hükümet değişti, demokrasi ve “ak günler”, “adil düzen” vadeden niceleri gelip geçti; ama durum değişmedi. Bu ülkeyi yönetenler halka özgürlük tanımaktan ısrarla kaçındılar; ülkeyi yasaklarla, cezalarla, o da yetmezse cuntalarla yönetmeyi tercih ettiler. Sıkıştıkları zaman ise, iç ve dış kamuoyunu oyalamak için ceza yasası maddeleriyle hokkabazca oynadılar; rötuşlar, makyajlarla, hiçbir şeyi değiştirmeden, hatta çoğu zaman daha da ağırlaştırarak, sanki büyük değişiklikler yapmış gibi gösterdiler. Yani tam bir üçkağıtçılık yaptılar.

Birçok Türk aydını da artık bunun farkında ve değişiklikten bir şey beklemiyor. Örneğin Cengiz Çandar, “301, niçin aynen kalmalı?” başlıklı yazısında şöyle diyor:

“Hükümet, Hrant’ın kanlı bedeninden sonra bile gereken duyarlılığa kavuşmadıysa, yapacak fazla bir şey yok. Bari, aldatıcı, kozmetik değişikliklere gidip, 301’i iyiden iyiye tahkim etmesinler.”

Öte yandan, bu madde ciddi biçimde değişse, hatta toptan kaldırılsa bile, bu Türkiye’ye düşünce ve basın özgürlüğü getirmeye, aydınlara ve tüm yurttaşlara, itilip kakılmadan, yargı koridorlarında sürünmeden, hapislerde çürümeden, tehdit edilmeden, hatta öldürülmeden görüşlerini dile getirme, konuşma ve yazma ortamı sağlamaya yetmez. Öncelikle TCK’da ve öteki yasalarda,  -Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu dahil-  bu özgürlükleri önlemeye, insanları görüşlerinden dolayı köşeye sıkıştırmaya, cezalandırmaya, ezmeye yetecek kıyamet kadar başka hüküm var.

İşte daha yeni, 13 HAK-PAR yöneticisini cezalandıran hüküm... “Türklüğü aşağılamak”tan değil, Kürtçe davetiye bastırmaktan ve Kürtçe konuşmaktan...

Kaldı ki bu ülkede, mevcut yasaları kaldırıp yerine herhangi bir demokratik ülkenin, örneğin Kanada’nın, Fransa’nın veya İsveç’in yasalarını toptan koysanız bile, bu ülkeyi demokratikleştirmeye yetmez. Çünkü bu ülkenin ne yasa yapan parlamenteri, ne yasayı uygulayan yargıcı-savcısı demokrasi ve özgürlüklere alışık değil. Türkiye’yi yönetenlerin zihniyeti çağdaş hukuk anlayışıyla barışık değil. Genareller-valiler, onbaşılar-bekçiler bir yana, en başta yasa adamlarının özgürlüğe tahammülü yok.

Bu anlayışı değiştirmekse Irak’ı değiştirmek kadar zor!  

Yazarın önceki yazılarından:

Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2007