PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2

Kemal Burkay

Uygarlık kurmuş olmak, veya tarihin belli bir döneminde bilimsel ve teknik alanda, sanat alanında önde olmak da, övünmek için bir neden olsa bile, hiç kimsenin bunu kendi ırkının üstünlüğü için bir kanıt gibi göstermeye hakkı yoktur. Çünkü uygarlık insanlığın ortak ürünüdür ve zamanla yer yüzünde yayılan insanlarla birlikte bir yerden diğer yere taşınmıştır.

İnsanlık yaşamında önemli bir evre olan neolitik devrim, yani insanın hayvanları ilk ehlileştirmesi, tarım yoluyla bitki yetiştirmesi ve evler yapıp yerleşim birimleri kurması, bundan 11 bin yıl kadar öncedir ve Yukarı Mezopotamya’da, Dicle ve Fırat’ın kaynaklarında, Revanduz yöresinde, Ergani-Diyarbakır yöresinde, yani Kürdistan’dadır. Bunu da paleontolojinin yanı sıra, arkeoloji bilimi, nice araştırma ve belge ile ortaya koyuyor. Kanımca bu, uygun doğa ve iklim koşullarının bir ürünüdür ve bu görüşümü Kürt tarihine ilişkin çalışmamda da belirtmiştim. (Bak: Başlangıcından Bugüne Kürtler ve Kürdistan, Deng Yayınları, 1992-İstanbul).

İlk yazı Mezopotamya ve Mısır’da (bundan 5 bin yıl önce), ardından Çin’de kullanıldı.

Dünyamızda ilk kent devletleri, bundan 6000 yıl kadar önce Mezopotamya’da, Mısır’da, Hindistan’da (İndüs yöresi) oluştular. İlk büyük imparatorluklar ise Med-Pers, Çin ve Roma imparatorluklarıdır.

Söz konusu uygarlığın ürünlerinin Türk, Moğol, Kazak, Tibetli ve bir dizi başka halkın yaşadığı Orta Asya’ya ve Cermen aşiretlerinin yaşadığı kimi Orta ve Kuzey Avrupa ülkelerine ulaşması ise çok daha sonradır.

Demek ki arkeolojiye ve yazılı tarih bilimine göre de Alman ve Türk ırkçılarının üstün ırk, soy-sop babında bu kadar atıp tutmaları için neden yoktur. Üstelik, Orta Asya’dan çıkan fatihlerin; Türk ırkçı ve milliyetçilerinin onca övünç duydukları Atilla, Cengiz, Timur ve benzerlerinin, yakıp yıkma bir yana, uygarlığa herhangi bir katkıda bulundukları söylenemez.

Öte yandan, dünyamızda uygarlığın tarihi bölgeler ve halklar bakımından düz bir hat izlemiyor, iniş ve çıkışlarla dolu.

Örneğin bir dönem Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin uygarlıkta önde idiler. Sonradan buralar düşüşe geçerken Akdeniz çevresinde Yunan ve Roma parladı. Orta Çağ’da Avrupa duraklar, hatta gerilerken İslam’ın ilk döneminde Orta Doğu yeniden canlandı. Ardından, İslam ülkeleri duraklar ve gerilerken uygarlıkta öncülük bu kez, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere’nin de içinde olduğu Güney ve Batı Avrupa ülkelerine geçti. Bir yandan denizcilikteki başarılar, öte yandan “rönesans ve reformla” Avrupa teknikte, bilim ve sanatlarda büyük gelişme sağladı. Aynı zamanda sömürge imparatorlukları kurdu ve bunun da katkısıyla zenginleşti. Yirminci yüzyılda ise Amerika kıtasında ABD, Doğu Avrupa’da, sosyalist devrimle birlikte Rusya öne çıktılar. Derken uzak doğuda Japonya parladı ve Çin yeniden canlandı. Amerika kıtasındaki bir dönemin Maya, İnka ve Aztek uygarlıklarını da unutmamalı.

Tüm bunlar dünyamızda uygarlığın hiçbir halkın tekelinde olmadığını, aynı zamanda soy-sopla bir bağlantısı olmadığını, bir dönem ilerde olanın geride kalabileceğini, geride olanın ise öne geçebileceğini gösteriyor. Görece olarak geride kalmış Latin Amerika, hem geri, hem kaynayan bir kazana dönen Orta Doğu, öteki görece geri kalmış  ülkeler (Hindistan, Endonezya, Filipinler vb...) de hep böyle kalmayacaklar. Globalizm bir yandan sınırları zorlar ve yeni sürtüşme ve çatışmalara yol açarken, öte yandan dünyamızı bileşik kaplar misali standartlaşmaya yöneltiyor. Zor ve acılı da olsa, bugün geride olanların, ekonomik ve sosyal gelişmeyle birlikte demokrasiyi ve insan haklarını tanımaları, dünyamızın gerçekten bütünleşmesi ve bugün hâlâ bir düş gibi görünen barışın tüm ülkeler için gerçekleşmesi, günümüzdeki çelişki ve çatışmaların yarattığı ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, din kavgalarının tarihe karışması bence kaçınılmazdır. İnsanlık bir gün bugünkü yoksulluğu, kaosu ve kanlı boğuşmaları acı bir gülümsemeyle hatırlayacak.

Günümüzde ırkçı görüşleri yalanlayan en önemli gelişme ise gen teknolojisinin vardığı düzeydir.. Bu gelişme, dünya üzerinde saf bir ırk olmadığını gösteriyor.

Bu doğaldır. Çünkü, çok eskiler bir yana, son 3-5 bin yıl içinde insanlığın kuraklık, savaş ve bunların yol açtığı göçler nedeniyle nasıl durmadan yer değiştirdiğini hatırlamak yeter. Bunun sonucu birçok bölgede fizik olarak tümüyle karma ya da melez halklar oluşurken, nisbeten az göç alan, en az karışan halklar bile zamanla genetik saflıklarını yitirdiler.

En çok karışanların başında ise Anadolu geliyor. Bugün Anadolu’da Türk olarak nitelenen halkın ya da ulusun, genetik olarak Orta Asya’dan buraya göçmüş Türklerle aynı olduğu, veya büyük oranda aynı olduğu söylenebilir mi? Besbelli söylenemez. Türkler buraya bin yıl kadar önce göç yoluyla ve fetihçi bir kavim olarak geldiler. Türk tarihi üzerinde uzman olan Fransız tarihçi Claud Cahen (ki Türk aydınları da onun türk tarihi üzerindeki uzmanlığını, objektif tutumunu kabul etmekteler) bu göçlerle aşiretler halindeki tahminen 250 bin dolayında Türkün Anadolu’ya geçtiğini söylemektedir ki bu, o dönemdeki Anadolu nüfusu içinde küçük bir yüzdedir.

Günümüzde yapılan genetik araştırmalar bunu doğruluyor. İki yıl kadar önce yapılan böylesi bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koymuştu. Buna göre dışardan pek göç almayan İzlanda adasında yaşayanların genetik özellikleri, bin yıl önceki İzlandalılarla yüzde 98 oranında uyuşurken, Türkiye’de yaşayan halkınki, bin yıl önceki Türklerle ancak yüzde 2 oranında uyuşuyordu...

4 Mart tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan Sezgi Başaran imzalı haber de bu bakımdan ilginçti. Amerika’da Florida merkezli ve bu alanda bilimsel çalışmalar yapan DNA Print adlı şirketin direktörü Dr. Matt Thomas’la yapılan bir söyleşiyi yansıtıyordu. Dr. Thomas, saf ırk iddialarına ilişkin olarak şöyle diyor:

Kişinin yüzde yüz Kızılderili ya da yüzde yüz Avrupalı kabul edilebilmesi için DNA’sının tamamen bu grubun özellikleriyle örtüşmesi gerekir. Buna çok nadir rastlıyoruz. Çoğunluk karışık ırk özellikleri gösteriyor. Örneğin DNA’larını incelediğimiz Doğu Avrupalıların çoğunda Doğu Asya kodlarına rastladık. Bu, iki toplumun farklı kuşaklar boyunca yakın ilişki kurduğunu gösteriyor. Ülkelerin, ırkların kesin çizgilerle birbirinden ayrıldıkları düşünülür. Testlerimiz, bunun doğru olmadığını, "safkan Alman" ya da "safkan Türk" kavramlarının politik tanımlar olduğunu gösteriyor. Örneğin testlerimizde, ülkenin kuzey ve güneyinde yaşayan Almanlarda farklı DNA özellikleri saptadık. Peki safkan Alman nedir? Bunun cevabını testimiz veremez. Çünkü insanoğlunun yüzyıllar boyunca kurduğu ilişkiler, ulaştığı yerler bugünkü haritalar üzerindeki sınırlarla sınırlı değil.”

Anadolu’nun şu andaki “Türk” nüfusuyla ilgili olarak da Dr. Thomas, yapılan DNA araştırmaları sonucu şöyle diyor: “Anadolu Türkleri’nin genleriyle diğer Akdenizlilerinki arasında belirgin fark yok. Bu veri Asya’dan gelen Türk akınlarının izlerinin bölgedeki genetik yapıya yansımadığını gösteriyor.

Bunda şaşacak bir şey yok. Orta Asya’dan çıkan Türk aşiretleri, Anadolu’ya bir anda gelmediler. Önce İran ve Kafkas halklarıyla harman oldular. Daha sonra ise Anadolu, Rumeli ve Ortadoğu’nun yerli halkları ile; Rumlarla, Ermenilerle, Araplarla, Kürtlerle, Arnavutlarla, Slavlarla, Romenlerle, Çerkezlerle, Lazlarla, Gürcülerle ve başkalarıyla... Sonuç olarak bugün Anadolu’da yaşayan ve Türk halkı veya ulusu denen kesim, büyük ölçüde Türk kökenli olmayan, ama Türkleşmiş bir kesimdir.

Son Ecevit hükümetinin MHP’li sağlık bakanı Osman Durmuş, kanser araştırma ve tedavisine yardım amacıyla Türkiye’de toplanan kanların yurt dışına çıkışına engel olmuş ve gerekçe olarak da “sırlarımız yabancıların eline geçmesin!” demişti. Meğer sır buymuş, yani ırkçı yalanlar... Ama ilginç olan, söz konusu bakanın da Kürt asıllı biri olması!..

Evet, genetik bilimi daha şimdiden ırkçıların foyasını ortaya dökmekte ve ırkçı tezleri tümden çürüğe çıkarmaktadır.

Öte yandan, ırkçılık ne kadar safsataya dayalıysa, dünyamızda elbet, farklı dilleri, kültürleri, tarihleri ve yurtları ile farklı halkların, ulusların varlığı da bir o kadar gerçekliktir ve bunların, hak ve özgürlüklerine sahip olarak, yan yana, barış içinde yaşamaları da doğaldır. Diğer bir deyişle, bilim ırkçı tezleri yalanlarken, halkların özgür yaşama hak ve istemlerini ortadan kaldırmıyor.

Kürt halkının da bugün istediği budur: Kendi ülkesinde her halk gibi özgür yaşamak, kendi kaderini özgürce belirlemek.

Yazarın önceki yazılarından:

Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2007