PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Sistem ne laik ne demokrat

Kemal Burkay

Son günlerde patlayan siyasi kriz ve siyasi kavga, iki kavram üzerinde odaklaşıyor: Laiklik ve demokrasi. Tüm “vatan sathına” yayılan, hatta yurtdışına da taşan bu kavgada, ya da meydan muharebesinde, kimileri sözde laikliği savunmaya çabalarken, kimileri de göğsünü “demokrasiye” siper etmekte...

Ama öncelikle şu soruyu sormakta yarar yok mu: Bu ülkede gerçekten laiklik ve de demokrasi var mı?.

Laiklik konusuna yazılarımda çokça değindim. Bu ülkede öylesine çok laiklikten söz ediliyor ki nerdeyse aklı başında insanlar bile sistemin laik olduğuna inanacak.. Oysa salt Diyanet İşleri Teşkilatı’nın varlığı ve zorunlu din dersleri bile bu ülkede laikliği hiçe indiriyor. Bir başka deyişle, “laik Türkiye” iddiası boş laftan ibaret.

Aynı şey demokrasi için de söz konusu. Gerçi bu konuda da yıllar yılıdır yazıp duruyor ve Türkiye’de demokrasi diye nitelenen ucubenin demokrasiyle bir ilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Ama son günlerin sözde laiklik ve demokrasi taraftarlarının kavgası öyle bir noktaya vardı, öylesine bir kutuplaşma yarattı ki, anafor insanları “taraf” olmaya zorluyor. Nitekim Genelkurmay “tarafım” dedi. Şerrut Baykal liderliğindeki CHP, “ulusalcılar” filan zaten taraf... Öbür yanda da kimlerin olduğu malum: Mazlum durumundaki AKP ve “demokrasi” yanlıları, anti militaristler, AB yanlıları filan... Bunlar da “acilen demokrasi”yi savunmak gerektiğini söylüyorlar. Ve bu o kadar çok söyleniyor ki, nerdeyse Türkiye’de savunulacak bir demokrasi olduğunu sanacağız..

Bu durumda ne yapmalı?

Biz de elbet anti militaristiz, demokrasi yanlısıyız ve tarafımız bellidir. Muhtıraya karşı çıkmak da asgari demokratik tavırdır. Ne var ki şu anda var olan sisteme demokrasi demek gibi bir hataya da düşmedik, düşmemeliyiz.

Hayır, bu ülkede demokrasi dün yoktu, bugün de yok. Evet, demokrasi için bir kavga var, ama bu farklı bir şey. Biz de yıllardır bu kavganın içindeyiz. Ama mevcut baskıcı, anti demokratik, faşizan sisteme demokrasi adını vermek (bunu yapanlar az değil), en az ona laikliği yakıştırmak kadar büyük bir hata olur.

Demokrasi çok partililik, parlamento ve parlamentonun seçimler yoluyla yenilenmesinden mi ibaret? Biçimde öyle. Ama bu ülke, biçimde bile hiçbir dönemde demokrat olamadı; çünkü “çok partili sistem” göstermelik. Burada ancak bu baskıcı, yasakçı sistemi, statükoyu savunan partilere izin verildi. Değişimi, baskı görenlerin ve sömürülenlerin çıkarlarını savunan partilere ise hiçbir dönemde hayat hakkı tanınmadı. Emekçilerin haklarını savunan partiler son yıllara gelinceye kadar yasaktı. Buna yeltenenler yıllar yılı işkenceyle, zindanla, sürgünle, açlıkla, ölümle cezalandırıldı.

Kürtlerin kendi adları ve kimlikleriyle parti kurmaları dün yasaktı, bugün de öyle. Harhangi bir partinin Kürt halkı üzerindeki baskılara karşı çıkması, ya da programında bu soruna yer vermesi, çözüm önermesi bugün de yasak.

Bu nedenle Türkiye bir siyasi partiler mezarlığıdır.

Ama yalnızca bu değil. Yüzde 10 seçim barajı Kürtlerin ve onların yanı sıra, demokrasiden ve gerçek, köklü bir değişimden yana olan öteki toplumsal güçlerin parlamentoya girmelerini önlemeye yönelik. Öyle ki bu tuzağa kaç kez, onu döşeyenlerin kendileri bile düştüler. Düzenin gedikli savunucusu CHP bile..

Böyle bir ülkede demokrasinin biçimde bile var olduğundan nasıl söz edilebilir?

Öze gelince... Türkiye başından beri düşünce özgürlüğünün olmadığı, sisteme yönelik en basit eleştirilerin bile sistem yıkıcılığı; komünistlik, bölücülük, irtica olarak değerlendirilip acımasızca cezalandırıldığı bir ülke. Siyasi muhaliflerin yanı sıra, özgür düşünceli yazarlar, şairler, sanat adamları bile hep işkence çarklarından geçmiş, zindanlarda çürümüş, sürgünlere gitmiş, ya da düpedüz katledilmiş... Bugün de durum değişmiş değil. Şu 21. Yüzyılın başında, AB üyeliğinin eşiğinde bile yazarların, düşünce adamlarının, görüşleri yüzünden koğuşturulması, hırpalanması, cezalandırılması, hatta katledilmesi devam ediyor.

Böyle bir ülkede, hangi demokrasiden söz edilebilir?

Hele hele, salt Türkiye sınırları içindeki nüfusu 20 milyonu aşan bir halkın, Kürt ulusunun siyasi, idari ve kültürel her türlü temel haktan yoksun tutulduğu, hak ve özgürlük istediği zaman da her türlü baskıya, işkenceye, katliama maruz kaldığı koşullarda nasıl demokrasiden söz edilebilir? Bu olacak şey mi?

Salt bu nedenle bile, bu ülkede demokrasiden söz etmek pişkinlik, bundan da öte iğrenç değil mi?

Bu ülke, aynı zamanda, laik olmadığı için de demokrat değildir. 15-20 milyon Alevinin inanç özgürlüğüne saygı göstermeden, onları yok sayarak, onları zorla Sünni Müslüman yapmaya çalışarak ülkede demokrasiyi inşa etmeye çalışmak mümkün mü?

Ya kırıla, kovula bir avuca inmiş Hıristiyana bile katlanmadan, binbir baskıyla, cinayetle onları bile yot etmeye çalışarak demokrat olunabilir mi?

Demek ki bu ülke “ne özde ne biçimde” demokrat. “Ne özde ne biçimde” laik... Bu ülkeye yakıştırılan “laik ve demokratik rejim” lafı her iki anlamda da koskocaman bir yalan.

Bu kadarına bile katlanamayan, ikide bir darbe yaparak, özgürlüklerin ve demokratik hakların kırıntılarını bile silip süpüren generaller şurda kalsın, AKP de içinde, dünden bugüne ülkeyi yöneten sivil politikacılar, bu ülkeyi demokrat ve laik yapmak için ne yaptılar?.

Şu anda kimi demokrat kalemler, askerlerin muhtırasını alkışlayan CHP’yi ve ona karşı sessiz kalan öteki muhalefet partilerini kınıyorlar; onları parlamentoyu ve bir bütün olarak demokrasiyi savunmamakla suçluyorlar..

İyi de, onlar demokrasiyi ne zaman savundular ki? Örneğin, Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk’un deyişiyle, “bir polis tüzüğü” olan 12 Eylül Anayasası’nı değiştirip demokratik bir anayasa yapmak için ne yaptılar? Kendileri de zaman zaman takıldıkları halde, neden yüzde 10 barajına dokunmadılar?

Ya şu anda mazlum rolünü oynayan AKP, onun ötekilerden farkı var mı? Sözde inanç özgürlüğünü savunan AKP’nin gündeminde Alevilerin, Hıristiyanların, Yezidilerin inanç özgürlüğü de var mı? Varsa neden Diyanet İşleri Teşkilatı’yla ve zorunlu din dersleriyle ilgili tek söz etmiyor, aksine bu kurumları ve uygulamaları var gücüyle savunuyor?..

Hatta bu parlamento ne ölçüde demokratik? Daha dün, HEP’ten seçilen Kürt parlamenterlerin “Kürt ve Türk kardeşliği” sözüne bile tahammül edemeyip (içinde Kürt sözcüğü geçiyor diye) onların dokunulmazlıklarını kaldırıp apar topar cezaevine gönderen bu parlamento değil mi? Bugün de, generaller tarafından tehdit edilip iş yapamaz hale getirilirken bile, Kürtleri ve gerçek demokrat insanları çatısının dışında tutmak için, yüzde 10 barajına sımsıkı sarılmak dahil, her türlü numarayı çeviren yine bu parlamento değil mi?

Böyle bir parlamentoyu savunmamız gerekiyor mu?

Böylesi bir AKP dara düştüğünde desteği hak ediyor mu?

Biz kırk katırla kırk satır arasında taraf olmak zorunda mıyız? Sanırım değiliz. Bu sistemin ne laiklikle, ne demokrasiyle bir ilgisi var. Bu ülkeyi yönetenler, AKP de dahil, askeri-siviliyle ne demokratlar, ne de laik bir anlayış taşıyorlar. Bu topluma gerekli olan öncelikle laiklik ve demokrasi konusunda sağlıklı bir bilinçtir. Bu da elbet kolay değil. Toplumun kafası her konuda olduğu gibi bunda da karmakarışık. Kafaların durulması için sağlıklı politikalar izleyen tutarlı örgütler, tutarlı liderler ve zaman gerekir.

Gerçekten demokrat, değişimci, çağdaş insanlar, eğer düş kırıklığı yaşamaya devam etmek istemiyorlarsa, aynı sistemin iki ekibi arasında oynanan bu tahtaravallide bir tarafa ağırlık koymaktansa kendi örgütlerini oluşturmalı, güçlerini birleştirmeli, gerçek demokrasi ve özgürlük için mücadeleyi sürdürmeli. Başka yolu yok.

Bu sistemin krizlerine çözüm aramak bizim işimiz değil; onu sahipleri düşünsün.. Böyle bir sistem elbet kriz geçirecek, geçirmeli. Böyle ilkel ve baskıcı bir sistem yaşamayı hak etmiyor; çöküp gitmesi ise kaçınılmaz.    

Yazarın önceki yazılarından:

“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007