PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Kürtlerin temsil sorunu

Kemal Burkay

Bir önceki yazımın bir bölümünde bu konu üzerinde durmuş, Kürtlerin temsili üzerine AKP ile DTP arasında yaşanan çekişmeye değinmiştim. AKP, şu anda Kürdistan’dan en fazla oyu aldığı ve parlamentoda 75 Kürt kökenli milletvekiline sahip olduğu için Kürtleri kendisinin temsil ettiğini iddia ediyor. Ben bunun tek başına Kürtleri temsile yetmeyeceğini söylemiştim. DTP’nin ise Kürtleri kendisinin temsil ettiğini ileri sürmesine ve kamuoyunda bir “Kürt partisi” gibi bilinmesine karşılık, geldiği noktada, Öcalan’a uyup rejimin hoşuna gitmek için Kürt halkının tüm temel istemlerini bir yana bıraktığını, bu haliyle düzen partilerinden pek bir farkı kalmadığını söylemiştim.

Ama, temsil söz konusu olunca bu konuda söylenecek daha epeyce söz var.

Rejimin sözcüleri öteden beri Türkiye’de demokratik bir rejimin ve serbest seçimlerin varolduğunu, Kürtlerin de oy kullanıp parlamentoya temsilcilerini seçtiklerini ileri sürerler. Görünüşte böyle, en azından çok partili sisteme geçildikten bu yana. Daha öncesi malum: “Milletin vekilleri” Ankara’dan, CHP’nin de başı olan “Ebedi” ve “Milli Şef”ler tarafından atanırdı, parlamento böyle oluşurdu.

Peki, çok partili yaşama geçildikten sonra Türkiye’ye demokrasi mi geldi? Gelmediğini hepimiz iyi biliriz. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz. 1946’da Türkiye, yeni koşulların dayatmasıyla  çok partili sisteme geçti ama, bu lafta bir çok partililikti. Bunun batılı ülkelerde gördüğümüz çok partili sistemle bir ilgisi yoktu. Aynı partinin dilimlenmesi gibi bir şeydi. Emekçilerin parti kurması yasaktı, sosyalist görüşler yasaktı, tek parti döneminin dogmalarını, tabularını eleştirmek yasaktı. Farklı düşünceleri dile getiren aydınlar, yazar ve sanatçılar eskiden olduğu gibi zindanları boyluyordu.

Ya Kürtler için? Malum, Kürtlerin kendi istemlerini dile getirecek partiler ya da dernekler kurabilmeleri şurda kalsın, Kürt sözcüğü bile yasaktı. Kürtçe yazmak, hatta zaman zaman konuşmak bile yasaktı. Nitekim söz konusu yıllarda Kürt sorununu gündeme getirmek, tartışmak isteyen Kürt aydınları, daha ağızlarını açar açmaz, vatanın ve milletin birliğini bozmaya çalışmakla, ırkçılık yapmakla (!), Kürt devleti kurmak istemekle suçlanıp hücrelere atıldılar, yıllarca yargılandılar.

Böyle bir ortamda çok partili demokratik sistemden söz etmek, Kürtlerin de parlamentoya girdiğini, yani temsil edildiğini ileri sürmek gülünçtür.

Ama rejim bunu hep yaptı. Nasıl ki Lozan Konferansı’nda, “Ankara Hükümeti hem Türkleri hem Kürtleri temsil ediyor, Kürtlerin de temsilcileri TBMM’de” dendiyse, daha sonra da bu tez hep dile getirildi. Bir yandan Kürtlerin varlığı inkar edilir, Kürt tarihi, dili yasaklanırken, Kürtlerin haklarından söz edenlere dünya cehennem edilirken, diğer yandan, “hiçbir ayrım yok, işte Kürtler de Türkler gibi memur oluyor, öğretmen oluyor, parlamentoya giriyor; hatta bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı oluyorlar,” dendi!

Öyleleri vardı elbet. Nasıl Osmanlı ordusuna devşirme olup sadrazamlığa yükselen Hıristiyan çocukları var idiyse, Cumhuriyet döneminde de devletin kapıkulu olup Türkçü ideolojiyi benimseyen, Kürtleri yok sayan, asimile eden ırkçı-turancı sistemin hizmetine giren Kürtler de vardı ve bunlar, yeteneklerine göre üst sıralara tırmandılar.

Ama bunlara Kürt denebilir miydi? Dense bile, bunların Kürtlerin temsilcisi olduğu söylenebilir miydi?

Böyleleri hala var ve çok. Bunlar yıllarca rejimin iktidar ve muhalefet partilerinin saflarını süslediler. Ama hiçbir zaman bir Kürt sorunları olmadı. Dünyada eşi az görülür biçimde ezilen, sömürülen Kürt halkının durumunu umursamadılar bile, kendi çıkarlarına baktılar.

Onları Kürtlerin temsilcisi saymak Kürtlerle alay etmektir.

Peki dünden bugüne durum değişti mi? Değişmediği ortada. Dünyada sosyalist sistem çöküp Türk egemenlerin de korkuları geçince, Türkiye’de sosyalist ve komünist partiler serbestleşti. Ama düşünce özgürlüğünü engelleyen başka türden tabular bugün de geçerli. TCK 301. madde bunlardan biri. En başta Anayasa bu türden ırkçı-şoven, düşünce özgürlüğünü engelleyici, demokratik değişimlere yol vermeyen nice engelle, tuzakla dolu.

Kürtler içinse değişen bir şey yok. Bugün de Kürt sorununu özgürce tartışmak, Kürt kimlikli parti kurmak mümkün değil. Başka adlar altında kurulsa bile, Kürt sorununun çözümüne yönelik bir program benimsemek, Kürt halkının temel istemlerini dile getirmek mümkün değil. Siyasi Partiler Yasası, TCK ve Anayasa’daki engelleyici ve cezalandırıcı hükümler bu partilerin başında Demokles’in Kılıcı gibi duruyor. Bu nedenledir ki 1971 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasından başlayarak pek çok parti kapatıldı. HEP, DEP, HADEP, DBP, DDP, DKP, SP ve daha niceleri bunun örneği. Türkiye, özellikle Kürt sorunu nedeniyle bir siyasi partiler mezarlığı.

Kürtlerin serbestçe örgütlenemediği, Kürt sorununun özgürce tartışılamadığı, bu tür girişimlerin nice baskıyla, zindanla, sıkıyönetimle, işkenceyle, ağır cezalarla, sürgünlerle karşılandığı bir ortamda çok partili demokratik bir sistemden söz edilebilir mi?

Kürt aydınlarının, Kürt sorununu gündeme getiren siyaset adamlarının yıllar yılıdır dünyada eşi az görülür bir zulümle yüz yüze olduklarını kim bilmez. Bunların kimisi cezaevlerinde çürütüldü, kimisi öldürüldü, kimisinin hayatı sürgünlerde geçti. Nice kuşak böylesine, daha olgunlaşmamış buğday başağı gibi biçildi, harcandı. Böylesi bir ortamda Kürt halkını temsil edebilecek liderler yetişebilir mi, yetişenler ayakta kalabilir mi, halkıyla buluşabilir mi?

Rejim bununla da yetinmedi, Kürt hareketinin içine polisiyle, ajanı-provokatörü ile sızdı, onu hedefinden saptırmak, yanlışa itmek için ne lazımsa yaptı. Kürtler için hak ve özgürlük isteyen örgütleri ezdi, kapadı, dağıttı. Tümüyle yok edemediği, engelleyemediği zaman da düzen içinde ehlileştirmeye, teslim almaya çalıştı. Böylesi bir ortamda Kürtleri temsil edecek sağlıklı örgütler oluşabilir mi?

Kürt coğrafyası gibi Kürt toplumu, Kürt siyaseti ve kültür yaşamı da ağır yaralıdır. Rejim Kürtlere politik arenada yol vermemek için her şeyi yaparken (şu, tam bir maskaralık olan yüzde 10 barajı bile her şeyi göstermeye yetiyor) Kürtleri parlamentoda kimin temsil ettiğini tartışmak abesle iştigal değil mi?

Evet, bu, bunca zorbalık yetmiyormuş gibi Kürt halkıyla alay etmektir.

Tüm engellere rağmen, son seçimlerde DTP’nin bağımsız adaylarla meclise girebilmesi dahi düzen sahiplerinin bir bölümünü çok rahatsız etti. Bir bölümü ise bunu, Kürtlerin temsili diye öve öve bitiremediler. Peki neden bağımsız adaylarla? Neden barajı yüzde üçe, dörde çekerek, doğrudan parti olarak parlamentoya girme olanağı tanımadılar? Öyle olsa, acaba DTP parlamentoya sadece 20 temsilci mi, yoksa 40-50 kişi mi sokardı? Öyle olsa, DTP, bağımsız adaylara verilen oyların çok daha fazlasını almaz mıydı?

Kaldı ki DTP’nin de bu haliyle Kürtleri ne derece temsil ettiği çok tartışılır. Bu parti bu ülkedeki 20 milyon Kürt için ne istiyor? Kırıntı türünden bazı kültürel haklar!.. O, Kürt ulusunu Türk ulusal kimliği altında bir alt kimliğe indirgiyor. Ne kendi kaderini tayin hakkını savunuyor, ne eşitlik temelinde bir federasyonu, hatta ne de bölgesel otonomiyi... Neden? Salt Konya yöresinde bile Kıbrıs’taki Türklerden fazla Kürt varken ve Türkiye Kürdistanı, coğrafya ve nüfus olarak on tane Kıbrıs ederken, neden Kıbrıs’taki 150 bin Türke istenen hakları 20 milyon Kürt için istemeyelim? Bu derece küçülmek, böylesine boyun eğmek için ne sebep var?..

AKP’nin Kürt kökenli mebusları, bu hiç ötmeyen horozlar bir yana, DTP bile Kürtler adına böylesine teslimiyetçi bir politikayı savunurken, nasıl Kürtlerin gerçek temsilcisi olabilir?

Ne gariptir ki, DTP bu halini bile sisteme beğendiremiyor!

Kürtlerin gerçek temsilcileri ancak Kürt halkının temel haklarını onurluca, kararlıca savunanlardır. Eğer söz konusu olan kitlesellik, parlamentoda temsil vb. ölçülerse, o da ancak gerçek demokratik bir ortamda ve zaman içinde oluşur.

O demokratik ortama var mısınız? İşte sorunun özü bu.

Yazarın önceki yazılarından:

Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007