PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?

Kemal Burkay

Bilirsiniz, çocuklar daha bebeklik yaşlarında çok meraklıdırlar. Yakar mı, keser mi diye düşünmeden önlerine çıkan her şeye ellerini uzatırlar. Onlar için hayat bir oyundur ve karşılaştıkları her şey bir tür oyuncaktır.

Bazen ellerine geçirdikleri bu türden sakıncalı veya kırılabilir, zarar görebilir eşyaları ellerinden almak kolay değildir. Örneğin bir bıçağa, makasa, bibloya ya da kitaba yapışırlar; onu vermemek için kıyameti koparırlar. O zaman biz de hileye başvururuz:

”Hey,” deriz, ”balona bak, balona!”

Çocuk bir an başını havaya çevirir, dikkati dağılır, eli gevşer; biz de o arada sakıncalı eşyayı elinden alıp arkada bir yere gizleyiveririz.

Ortada balon malon yoktur. Çocuk aldatıldığını anlar, çığlığı basar; ama iş işten geçmiştir. Biraz sonra olan biteni unutur, dikkati başka yöne yönelir.

İnsanların aldatılıp oyuna getirilmesi işte böylesine küçük yaşlarda başlar.

Elbet, çocukların bu şekilde yanıltılması masumane bir oyundur, sonuçta bizim ve onların hayrınadır. Ama kimi zaman aldatılmak hiç de böylesine masumane bir amaçla değildir.

Hırsızların, yankesicilerin, insanların cüzdanlarını aşırmak, çantalarını yürütmek için başvurdukları hileler, işte böylesine masum olmayan türdendir. Örneğin  kalabalık bir pazar yerinde ya da karnavalda, dikkatinizi dağıtmak için size şöyle derler:

”Cambaza bak, cambaza!”

Belki o anda gerçekten de ipte, ya da iki uzun tahta bacağı üzerinde bir cambaz vardır, belki de böyle bir şey yoktur. Ama bu çağrıyla elinizde olmadan başınızı başka yana çevirirsiniz, dikkatiniz dağılır ve ne olursa o birkaç saniye içinde olur. Bakışlarınızı yeniden yere ve yanı başınıza çevirdiğinizde olan olmuştur. Balki çantanız uçmuş, belki cüzdanınızın yerinde yeller esmektedir…

Türkiye’de yalnız çocuklar değil, asıl olarak da biz büyükler yılllarca bu oyuna tanık olduk. ”Cambaza bak, cambaza!” diyerek bizi soydular, hak ve özgürlüklerimizi çaldılar.

Bu oyunu en çok da ülkeyi yönetenler bize oynadı. Yani canımızı, malımızı emanet ettiğimiz kişiler; sözde hak ve özgürlüklerimizi koruması gerekenler…

Ama gerçekte bizi soyanlar da, bize zulmedenler de onlardı. Dikkatimizi dağıtarak cebimizi boşaltmak için kullandıkları araçlarsa çok çeşitliydi. Devlet, vatan, millet, bayrak, din… Bir dizi kutsal… Bunlara ek olarak ”Atatürk ilke ve inkılapları!”

”Yüce Türk devleti ve milleti için!..” dediler, ya başımızı sallayıp aval aval baktık, ”Allah devletimize-milletimize zeval vermesin!” dedik, ya da heyecana gelip ne dedilerse yaptık.

Oysa bu slogan devleti kendileri için ele geçirmiş olanların, bir avuç zorba ve soyguncunun, geriye kalan büyük kitleyi, halkı ve milleti soyup soğana çevirmek, susta durdurmak için kullandığı sloganlardan biriydi.

”Vatan için, bayrak için!..” dediler, elimize silah verip koşturdular. Öldürdük ve öldük. Oysa gerçekte vatan ”onların çiftliği, şişkin banka cüzdanları” idi. Biz ise Bekçi Murtaza!..

”Kutsal İslam dini için!..” dediler, biz yine, ”Allah Allah!” deyip koşturduk. Oysa bizi koşturanlar, aynı anasının gözü, bitirim, soyguncu ve yankesicilerdi. Biz koşarken onlar çoktan cüzdanlarımızı aşırmış, papuçlarımızı cami kapısı önünden yürütmüşlerdi bile…

Elbet bu soyguncu ve yankesiciler, bildiğimiz, şu sıradan ufak-tefek cepçiler olmayıp, pek irikıyımdılar; itibar, güç ve makam sahibi idiler; toptancıydılar… Binlercemizin, yüzbinlercemizin cüzdanını aynı anda aşırırlardı, ceplerimizi boşaltırlardı da biz farkında bile olmazdık.

Bazen ”Atatürk ilke ve inkılapları tehlikede!” derlerdi ve biz aynen Kutsal İslam Dinini, Halife ve Sultan’ı koruma ve kurtarma işinde olduğu gibi, dini bütün şekilde, iman kuvvetiyle koşardık.

Bu ilke ve inkılaplara göre bizim fes ya da külah yerine şapka giymemiz, Arap alfabesi yerine Latin alfabesi kullanmamız, govend çekme yerine Batı türü dansetmemiz, şurup yerine şarap içmemiz, Kürtçe yerine Türkçe konuşmamız, Kürtçe şarkı yerine Türkçe türkü söylememiz, tarihin en büyük Kürdü Selahaddini Eyyubi’yi bile Türk saymamız gerekirdi!

Biz Atatürk ilke ve inkılaplarını kurtarmak için koştururken bu arada hem cebimiz boşalmış olurdu, hem de hafızamız…

Oysa dileyen fes giyebilirdi, dileyen şapka. Dileyen başını örterdi, dileyen açardı…

İnsan govend de çekebilirdi, batı türü dans da edebilirdi…

Dilerse şurup, dilerse şarap içerdi…

Bilgiye Arap alfebesiyle de ulaşılırdı, Latin alfabesiyle de… Kiril, Ermeni, Yunan, Çin, Japon alfabesiyle de…

İnsan ister camiye giderdi, ister cemevine, kiliseye ya da havra’ya… Dilerse cennete, dilerse cehenneme!.. Hatta hiçbir yere gitmese de bundan Tanrı’nın büyüklüğüne, şanına bir halel gelmezdi…

Kürtçe şarkı söylenince Türk kardeşlerimizin keyfinin bozulması için akla yatkın bir neden yoktu…

İnsan Türkçe de konuşabilirdi Kürtçe de; kıyamet kopmazdı.

Kürtlerin bir tarihinin, dilinin olması, ve de özgür olması, Türk dilini ve tarihini yok etmezdi…

Selahaddin’in Kürt, Cengiz’in Moğol, Timur’un Tatar, Atilla’nın Hun, Mimar Sinan’ın Ermeni olmasıyla Türkler dünya yüzünden silinmezdi!

Bu kadar yalanla da bir millet ve memleket, batmasa bile, ilerlemiş olmazdı…

Kısacası bize, bugüne kadar hep ”Cambaza bak, cambaza!..” dediler, yalanla beslediler, bu arada cüzdanımızı ve özgürlüklerimizi çaldılar.

Bunu diyenler hep de bu ülkeyi yönetenlerdi. Biz daha bebekken dediler bunu. Okulda dediler, camide dediler. Radyo ile, gazete ile, televizyonla, seçim meydanlarıyla dediler. Beynimizi nice nice deterjanlarla çitileyip tek renge boyadılar.

Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek din… Tek tek tek… Tak tak tak… Şak şak şak!..

Bu şekilde, 24 ayar faşizmi bize ”Cumhuriyet”, yani ”halk idaresi” diye yutturdular.

Şimdi de aynı oyun devam ediyor. İşte son elli yılda süregelen komplolar, cinayetler, soygunlar…

Bizi cambaza baktırarak koyun gibi güttüler.

Sezimizi çıkaranlar içinse ”kanun” vardı, polis vardı, savcı vardı, zindan vardı, infaz vardı…

Kendi yaptıkları ve kendilerine göre yaptıkları kanunlar…

Bu kanunlara göre iş yapan, ”devlet”i, yani devletlileri koruyan polis, jandarma, savcı, yargıç…

İtiraz eden kuzuları terbiye etmeye yarayan cop, dipçik, zindan… Daha da olmazsa süngü, kurşun, bomba, dar ağacı… Daha da olmazsa, kanun manuna da boş verip faili meçhul, yargısız infaz, sürgün, katliam…

Yıllar böyle gelip geçti. Gözlerimizin açılmaya başladığını, soyguncuları, hırsızları katilleri ve tüm bu iblisçe oyunu fark etmeye başladığımız, yakalarına yapışmaya hazırlandığımız her durumda ise bizi cambaza baktırdılar.

Bunun son örneği Güngören’dir, sözde Selimiye’ye atılmış olan havan mermileridir…

Ergenekon, Kontrgerilla, JİTEM, yani bu devletin içinde yuvalanmış çeteler, kanundışılık, komploculuk, suç, cinayet ağının üstü biraz aralanır gibi olunca, canavarın kuyruğu biraz kısılınca, hemen bombalarını orda burda, sivil halkın arasında patlattılar. Masum insanları, çocukları, kadınları acımasızca ve alçakça öldürdüler. Sonra da bize dönüp:

”PKK’ya bak, PKK’ya!..” dediler.

Karacaahmet Mezarlığından Selimiye’nin sağına soluna birkaç havan mermisi atıp:

”Bakın bakın, İstanbul’un göbeğinde ordumuzu bombalıyorlar! Cürete bakın, PKK’ye bakın!..” dediler.

İçişleri Bakanı böyle diyor, İstanbul Valisi böyle diyor, Generaller böyle diyor, Baykal böyle diyor, gazeteler, televizyonlar böyle diyor… Erdoğan da sesli veya sessizce onaylıyor.

Bütün bunları hâlâ yutacak mısın ey vatandaş?!.

Ey işçi-işsiz, ey kentli-köylü?!.

Ey Türk, ey Kürt, Ey Sünni, ey Alevi?!.

Ey sağcı, ey solcu, ey halk, ey millet?!.

Böyle cambaza bakıp kendini soydurmayı, hak ve özgürlüklerini çaldırmayı, enayi yerine konmayı hâlâ Kabul ediyor musun?

Ne diyorsunuz, cambaza mı bakalım, yoksa hırsızın yakasına mı yapışalım?..

17 Ağustos 2008

 Yazarın önceki yazılarından:

Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2008